Yazar
Erol BALIK
Dr.

Yazar
Türkiye Barış Derneği


Metin / Text
  • Bu raporda, Türkiye'nin Akdeniz kıyılarındaki endüstriyel ve kentsel kirlenme ve bunun insan nüfusuyla suiçi yaşamına olan etkileri özetlenmektedir. Akdeniz çevredizgesinin (ecosystem) yıkımına karşı savaşımda, Türkiye ile öteki Akdeniz ülkeleri arasındaki ekonomik ve teknik işbirliğinin gelişmesine katkıda bulunacağına inandığımız bu raporda, Türkiye'de kirlenmeye karşı alınan yasal önlemlere de eleştirisel olarak kısaca değinilmektedir. Teknolojisi, yarıişlenmiş maddeleri ve pazarlaması yönünden dışa bağımlı ve çok ilkel bir teknolojiyle çalışan Türkiye'deki endüstri, genellikle tüketim maddeleri üretimine yöneliktir. Marmara bölgesinde endüstrinin çok yoğun olması, bu bölgenin kaynaklarını sığasının (capacity) çok üstünde tüketilmesine, giderek doğal kaynakların ve çevrenin kirlenmesine neden olduğu denli, kentleşme ve nüfus dağılımında da büyük bir dengesizliğe yol açmaktadır. Endüstrinin büyük bir bölümünün teknolojik geriliği ve yatırımların aşırı kara yönelik olması dengeleme* (nötralization) ve arıtma birimlerinin yapımını önlemekte ve ham endüstri artıkları, insan sağlığına en küçük bir saygı duyulmaksızın çevreye atılmaktadır. Emeğin kapitalistlerce aşırı sömürüsü -bu sömürüden göreli olarak kurtulan kısmen gerikalmış ve tarımsal alanlar dışında-, bu ilkel biçimde çevreye ulaşarak hem doğal, hem de insan kaynaklarını pervesızca kirletmektedir. Bu konuda kamuoyu oluşmasının belirgin biçimde gecikmişliği, bilimsel verilerin yetersizliği ve genel ilgisizlik durumu düzeltme çabalarını engellemektedir. Bu açıdan, Akdeniz ülkelerinin ortak girişimleri, bilimsel verilerin değiştokuşu için gereken işbirliğini ve tüm Akdeniz halklarının sağlığı içn gerekli önlemleri de beraberinde getirecektir. I - MARMARA, EGE VE AKDENİZ'İN KİRLENMESİNİN TEKNİK YÖNÜ Türkiye'nin Akdeniz kıyılarındaki endüstri merkezleri yalnızca İzmir ve Mersin yöresindedir. Bunların dışında tüm Marmara bölgesi, yoğun endüstriyel kirlenmenin kaynağı olarak düşünülebilir. Küçük bir deniz olan Marmara'nın İstanbul ve İzmit körfezi yörelerinde oluşan yüksek orandaki kirlenmenin Ege'ye taşındışı -elde bunu destekleyecek rakamların bulunmamasına karşın- akla uygun bir kestirimdir. Öte yandan, Gemlik kıyılarında saptanan ağır iyon yoğunluklarının değerleri, Marmara'nın kirli Akdeniz sularıyla karıştığı evetlenmeksizin (kabul edilmeksizin) açıklanamaz. 1 - Haliç : İki büyük derenin -Alibeyköy ve Kağıthane- boşaldığı, yaklaşık 7 km boyunda, 2,5 km2 yüzölçümünde olan; İstanbul Boğazı'nın güneyine açılan; ve bu kısımda 42 m, daha içerlerde derinliği 5 m'ye değin inen Haliç, endüstriyel ve kentsel kirlenmenin kitaplara geçecek bir örneğidir. Kentin merkezinde yer alan Haliç'in çevresinde, 100 dolayında değişik büyüklükte fabrika bulunmakta ve 600 bine yakın insan yaşamaktadır. Dağınık gecekondu semtlerinin yerleşiminde olduğu gibi, buradaki endüstrinin büyümesinde de herhangi bir plan ve de tüm altyapı hizmetlerinin uyumlu bir gelişimi olmadığından tam bir kargaşa egemendir. Öyle ki, bu bölgede durum, endüstriyel ve konutsal kirlenmenin ve kentsel çürümenin oluşturduğu bir karabasana dönüşmüştür. Dünyada en fazla kirlenen bölgeler arasında yer alabilecek Haliç'e boşaltılan atıkların BOD'si 1.720 bin nüfusa eşdeğerdedir. Bizansıılardan beri Haliç bölgesi sürekli toprakaşımına (erozyon) uğramaktadır. Gerçekten, 1450'lerde Fatih Sultan Mehmet'in Alibeyköy ve Kağıthane dereleri hinterlandında toprakaşımına karşı önlemler aldırdığı bilinmektedir. Bugün orman örtüsünün tümüyle yokolmasının sonucu, bu derelerle yılda yaklaşık 93510 m3'lük toprak Haliç'e taşınmakta ve tabanında da 5-10 cm'lik yükselme olmaktadır. Buna gelişigüzel toprak doldurmalarının kıyıya yakın çevrenin yıkımına katkıda bulunduğu da eklenmelidir. Pissuboşaltım (Kanalizasyon) dizgesi : 1985'teki nüfusu 5 milyon olarak hesaplanan, 2,5 milyon nüfuslu, Türkiye'nin en büyük kenti İstanbul'da çok kötü bir pissuboşaltım dizgesi bulunmakta; bu dizgeden de kentin ancak % 24'üne yakın bir bölümü yararlanmakta; ve bu yolla taşınan atıklar herhangi bir işlem görmeksizin Haliç'e ve denize boşaltılmaktadır. Endüstri: Haliç'in çevresinde kimya, metal, besin, likör, dokuma, petrokimya, ilaç, çimento ve kağıt endüstrileri, gemiyapım, kereste ve deriişleme fabrikaları bulunmaktadır. Bu fabrikaların yolaçtığı kirlenmeyi aşağıdaki tablo özetlemektedir. 1438 mg/ lt Cu ++ (bakır) içeren sıvıyı Haliç'e boşaltan Rabak Bakır İşletmeleri, bölgenin en büyük kirleticilerinden biridir. Öteki Kirleticiler: Yukarıda sayılan endüstrilerin yanında Haliç, ağzındaki taşımacılık ve depolama -özellikle, balıkhane ve mezbahalar sözkonusudur- işleri nedeniyle de kirlenmektedir. Ayrıca, çöp depolarından boşalan kirli sular da buraya dökülmektedir. Kirlenmenin Deniz Canlıları Üzerindeki Etkileri : Yukarıda yazılanlardan anlaşılacağı gibi, Haliç'te suiçi yaşamının hemen tümü yokedilmiştir. Buraya boşaltılan çeşitli yağlar, yüzeyde oksipenin su içine yayılımını engelleyen bir tabaka oluşturduğundan, su, oksijen yönünden son derece yoksunlaşmıştır (710,5 mg/lt yüzeyde). Sonuç olarak dip, oksijensiz (anaerobic) koşullarda çürüyen ve büyük oranlarda hidrojensülfül, karbondioksit, metan gazları açığa çıkaran, giderek oksijen dengesini daha da bozan ağır organik bir çamurla dolmaktadır. Suyun renk kalitesi ve ışık geçirgenliği, fotosentezin temel fazları için yetersiz kalmaktadır. Suda balıklar için zehirleyici düzeyde bulunan kadmiyum (0,40-0,50 ppm), kurşun (120-135 ppm), civa (0,29-40 ppm) gibi ağır metal iyonları, dipteki çamurda da yüksek oranlarda bulunmaktadır. Civa Kirlenmesi : Haliç'teki en önemli kirleticinin civa olduğu söylenebilir. Dipteki çamurda bol miktarda civasülfür bulunmasına karşın, yüksek oranda hidrojersülfür içeren suda, civasülfür erirliğinin yüksek olması nedeniyle bu maddenin sudaki oranı o denli yüksek değildir. Yine hidrojersülfür varlığında civasültürün metilmerküriye dönüşümü de çok yavaş olmaktadır. Bu durum ve ayrıca besin zincirlerine girebilen civanın yüksek oranda bulunduğu bu sularda, balıkların yaşayamaması bir şans olarak nitelendirilebilir. Öyle ki, yapılan bir araştırmada Haliç girişinde yakalanan balıklarda civa yoğunluğu 3 ppm ve aynı bölgedeki denizkabuklularında 5-6 ppm olarak saptanmıştır. Bu rakamların WHO (Dünya Sağlık Örgütü) standartları (0,05 ppm) ve ABD standartları (0,5 ppm) ile karşılaştırılmaları çarpıcı olur. Oşinografik Özellikler : Haliç'e ağzından 20-30 m derinlikte giren tuzlu Akdeniz suyundan daha hafif, akıntılarla ve endüstriyel kullanımlarla değişmesi nedeniyle hemen hemen taze olan yüzey suyu, içerdiği yüksek oranlardaki kirleticilerle birlikte Boğaz'a ve Marmara'ya yayılır. Asıltı (suspansiyon) biçiminde bulunan katı atıkların çoğu, laminer akımda bir dalgalanma oluşturan köprü ayakları ve demirlemiş tekneler vb. yakınında açığa çıkarlar. 2 - İzmit Körfezi : Ticaret yaşamının ve endüstriyel altyapının çok hızlı bir gelişim gösterdiği ulusal önemi olan İzmit Körfezi, Türkiye'de endüstrinin en yoğun olduğu dört bölgeden biridir. Hava, deniz ve karayoluyla ulaşımın kolaylığı, kesimsel olarak İstanbul metropolitanının içinde bulunuşu, temel hammaddeleri üreten ağır endüstri kuruluşlarına ve nitelikli işçi kaynaklarına yakınlığı açısından uygun coğrafik konumu bu bölgenin avantajları arasında sayılabilir. Coğrafik ve Oşinografik Özellikler : Marmara Denizi'nin doğusunda, yaklaşık uzunluğu 48 km, eni 2-10 km, alanı 300 km2, derinliği doğuda 30 m, orta kesimde 180 m ve batısında 50-200 m olan İzmit Körfezi hemen hemen kapalı bir sudur. Su değişimini sağlayan akıntıların körfezin orta kesimine oranla doğu bölgesindeki etkinliğinin düşüklüğü, kentsel ve endüstriyel atıkların ve körfeze boşalan ırmakların taşıdığı çamurların tabanı sürekli olarak yükseltmesine neden olmaktadır. Çevresel durum : Yaklaşık 160 endüstri kuruluşunun bulunduğu ve 400 bin kişinin yaşadığı Körfez Bölgesi'nde, son yıllarda yavaşlamış olmasına karşın, endüstrileşmenin hızlı bir gelişim göstermesi varolan altyapı kuruluşlarına aşırı bir yüklenmeye neden olduğu gibi, çevreyi de yaşayanların sağlığını doğrudan bozacak biçimde kirletmektedir. Bölgedeki gelişigüzel konut yapımı, endüstrideki plansız ve denetimsiz büyümeye koşut olarak sürmekte ve çevrenin yıkımına katkıda bulunmaktadır. Önemli Yerleşim Merkezleri ve Endüstri: Körfezin güney kıyılarında Deniz Kuvvetleri üssüyle, gemiyapım ve öteki fabrikalarıyla Karamürsel'e doğru, turistik işletmelerin de katkısıyla sürekli gelişen Gölcük, bölgeyi güçlü bir biçimde etkilemektedir. Çevresinde selaloz, kağıt, kimya ve metal endüstrilerinin bulunduğu, genel yılık nüfus artış ortalaması % 5,1 olmasına karşın, bu oranın % 8,9'a ulaştığı İzmit, Körfezin en önemli yerleşim merkezidir. Kuzey kıyısındaki önemli yerleşim merkezlerinden biri de, çevresinde petro-kimya ve dolgu işletmelerinin, gübre ve besin maddeleri fabrikalarının, tekstil, çimento, cam, ilaç, metal ve kimya endüstrilerinin yer aldığı ve ayrıca turistik işletmeler ve özel dinlence yerlerinin de bulunduğu Yarımca'dır. Çevrenin yıkımı ve yer yer zehirli bir durum alan Körfez suyunun aşırı kirlenmesi, İzmit yöresine yayılmış olan dinlence alanlarının çok kısa bir süre içinde bu özelliklerini yitirip terkedilme tehlikesiyle karşı karşıya gelmelerine ve bölgenin yerleşim merkezlerinin yalnız kalmalarına yolaçacağa benzemektedir. Toprakaşınımı : Önemli çevresel etkenlerden biri, kıyı şeridinin % 15-25 olan -İzmit'le Gebze arasında bazen % 40'ın üzerine çıkan- bir eğim göstermesidir. Bu durum, 765 mm'ye varan yıllık yağış yüzünden daha da artan aşırı toprakaşınımına ve çoğunlukla sel karakteri alan ırmaklar da, büyük oranlarda pisliği körfezeye taşıyarak, tabanın duyumlanabilir biçimde yükselmesine neden olmaktadır. Su Kirlenmesi : Körfez sularının en önemli kullanım yolları aşağıdaki gibi özetlenebilir : -Atık suların boşaltımı -Balıkçılık -Dinlenme yerleri -Gemiyapım -Deniz Kuvvetleri ve denizcilik Yukarıda sıralanan kullanımların bir çoğunun -kentsel ve endüstriyel atıklar, tecimsel (ticari) ve endüstriyel kullanımlar, gemilerin yağlı sintine sularını boşaltmaları vb.- suyu sürekli kirletmesine karşın, balık üretimi ve gemicilik gibi bazı uğraşılarsa, suyun kalitesinin iyileşmesine yardımcı olur. Su değişiminin en az olduğu sığ kıyılardaki aşırı kirlenmeye neden olan endüstri kuruluşları sorunu büyütür ve koşulları düzeltmek için hiçbir çabada bulunmazlar. Tersine, dengeleme birimleri için hiçbir girişimde bulunmaksızın genişletme yapımlarına yönelirler. Atık sular İzmit ve öteki yerleşim birimlerinden körfeze atıldığı için kıyı bölgesi, akıntı hızına, derinliğe, kıyının akıntılara açık ve kapalı olmasına bağlı olarak, değişik uzaklıklarda, organik kirleticilerle kirletilmiştir. Endüstriyel kuruluşların birçoğu deniz canlıları için zehirli olan, bir kısmı yoğun organik özellikler gösteren, bazıları da yağlı veya petrol türevleri biçiminde olan atıklarını doğrudan ya da dolaylı olarak körfeze dökülen ırmak ve derelere boşaltarak, kirlenmeyi arttırırlar. Yüzeyde oluşan yağ tabakası, oksijenin su içine yayılımını (diffusion) engeller ve sonuçta körfezdeki balıkların soyunun kısa zamanda tükenmesine neden olur. Körfezin doğu kesiminde, olağan koşullarda yaklaşık olarak günlük 2,25 gr/m3 oksijen yayılım oranıyla, günlük 135 ton oksijen emilme sığasının bulunduğu saptanmıştır. Bu orandaki oksijen 2,5 milyon nüfusa eşdeğer bir kirlenmeyi dengelemeye yeterlidir. Ancak, körfefin bu bölgesine boşaltılan kentsel ve endüstriyel atıkların toplamı bu düzeyi çok aşmıştır. Aslında günlük organik atıklar, yukarıdaki rakamın 1/3'ünü aşmazken, bu alanda yığılmış organik çamurlar, ırmakların taşıdığı alüvyal atıklardaki organik maddeler ve öteki indirgenemeyen kirleticilerle denge kirlenme yönünde bozulur. Doğu bölgesindeki Kağıt (SEKA) ve Tarım Koruma (Pesticide) fabrikalarının boşaltıları deniz canlıları için zehirlidir. Bunun en kesin kanıtı, körfezde sık sık karşılaşılan ölü balık sürüleri ve birçok balık türlerinin yok olmasıdır. Bugün rüzgara ve akıntılara bağlı olarak karşılaşılan tek balık türü istavrittir. Suda erimiş oksijen, asit ve bazlar, fenoller ve siyanidler balıkların yaşamını etkileyen maddelerdir. Kurşun, çinko, bakır ve civa tuzlarından oluşan ağır metal iyonlarının tüm deniz canlıları üzerine zehirli etkisi bulunması nedeniyle, elektroliz, metal kaplama ve boyama işletmelerinin ve bakır arıtımyerlerinin boşaltılarının denetimi gerekmektedir. Petro-Kimya : Tarım Koruma Fabrikası, DDT ve DDT türevlerini içeren boşaltılarını körfeze dökerek suiçi yaşamını doğrudan tehdit etmektedir. Arıtımyeri (rafineri) ve petro-kimya işletmelerince boşaltılan sülfür, fenoller, hidrokarbonlar ve mektaptanlar, suiçi yaşamına değişik etkileri olan, suyun rengini ve berraklığını da etkileyen ötkei zehirlerdir. Petkim işletmelerinin ve İpraş arıtımyerinin dengeleme birimleri bulunmakta, ancak bunlar sığalarının çok üstünde çalıştırılmaktadırlar. İpraş arıtımyeriyle Almanya'daki ESSO Ingolstadt arıtımyeri atıklarını PH, BOD ve öteki belirleyiciler (indicator) yönünden karşılaştırdığımızda ortaya çıkan sonuç çarpıcıdır. 10 bin m3/ gün'lük atık su boşaltımı ve 60 bin nüfusa eşdeğer BOD'siyle Petkim arıtımyeri için de benzer bir durum sözkonusudur. Bu işletmedeki dengeleme birimlerinin etkinliği, BOD için % 50 -55, COD için % 25-30, suyun berraklığı için % 80-83 ve asıltı oluşturan maddeler için % 75-80'dir. Kağıt Fabrikaları : PH, içerdiği COD, BOD5, oksijen, katı , atıklar ve MF niteliği yönünden yüzey suyuna boşaltılmasına izin verilebilir nıiteliği aşan, atık sularını üç ayrı yerden körfeze döken SEKA, bölgede en büyük kirletici sığası olan kağıt fabrikasıdır; PH değeri 3,1 ile 9,2 arasında değişen, 1.660 mg/lt. BOD5 ve ortalama 14.206 mg/lt COD içeren toplam 1,45 m3/sn suyun nüfus eşdeğeri 3,86 milyondur. Öteki iki kağıt fabrikası (Kartonsan ve İpek Kağıt) için de durum ayrımlı değildir. Öteki Kimya ve İlaç Fabrikaları : Tarım Koruma Fabrikası'nın öldürücü etkisi olan 3 bin ton/gün'lük su boşaltısındaki ham atıklar, metabolize eden balıklarda karsinojenik maddeler oluşturan DDT içerirler. Ayrıca bu fabrikadan gaz ve başka biçimlerde zehirler de çevreye atılır. Ansa Antibiyotikleri İlaç Fabrikası'nın neden olduğu kirlenme 15 bin nüfusa eşdeğerdir (270 mg/BOD). Rengi ve berraklığı kötü nitelikli ve PH değeri düşük boşaltılarıyla BASF-Sümerbank, Süperfosfat, Rabak Bakır, Çelik Kablo, Mannesman Boru ve AYSAL metal işleme fabrikaları suiçi yaşamını tehdit eden işletmeler arasındadır. Eternit Boru Fabrikası'nın, PH değeri 13,6'nın üzerinde olan ve hiçbir dengeleme ilşeminden geçirilmeden boşaltılan atık suları, aynı zamanda asıltı biçiminde katı maddeleri de içerirler. Goodyear ve Pirelli lastik fabrikalarından Körfez'e boşaltılan sular da, içerdikleri organik atıklar ve koliform bakterilerle, renk ve berraklık yönünden evetlenebilir değerleri aşarlar. Bölgedeki fabrika bacalarından çıkan dumanlar da, neden oldukları hava kirlenmesi yoluyla çevre sağlığı üzerinde önemi yadsınmayacak kötü bir etki yaparlar ve sorunu çiftleştirirler. 3 -Ege ve Akdeniz : Ege ve Akdeniz kıyıları, endüstrileşmenin daha yavaş gelişmesi nedeniyle, kirlenmeden göreli olarak kurtulmuş bölgelerdir. İzmir yöresinde bile, Marmara bölgesiyle karşılaştırıldığında, endüstrinin daha seyrek olduğu gözlemlenir . Bu bölgede endüstrinin en yoğun olduğu İzmir'de körfez sürekli olarak dolmakta, kirlenmekte ve canlılar için yaşanılamaz bir ortama dönüşmektedir: Kimya ve metal endüstrilerinin yoğun olduğu kıyı boyunca renk, berraklık, organik atıklar ve koliform bakterilerin evetnebilir değerlerin çok üstüne çıktığı ve tüm balıkların ve sudaki öteki yaşam biçimlerinin kıyıdan 100-150 m ve bazı yerlerde 250 m açığa değin yittiği görülmektedir. Doğu kıyılarında PH düzeyinin 12'nin üzerine çıkması ve tabanın giderek yükselmesi de zehirli atıklarla birlikte suiçi yaşamı için öldürücü bir ortam yaratmaktadır. Suiçi yaşamına kötü etkisi olan önemli bir kirletici de tütün işleme birimlerinden doğrudan körfeze boşaltılan atıklardır. Çeşmealtı çevresindeki kumsallar dışında, İzmir'de, kıyıdaki birçok dinlence yerlerinin kirlenme nedeniyle terkedildiğini görmek de olasıdır. Akdeniz bölgesinde çevre kirlenmesine neden olan önemli iki işletme Aliağa ve ATAŞ arıtımyerleridir: Aliağa arıtımyerinin, teknik olarak Türkiye'de kullanılan en ileri dengeleme dizgesine sahip olmasına karsın, elektrik kesilmesine, düzensiz üretime ve eksik denetime bağlı olarak arıtma (purification) her zaman yeterli olmamakta ve dahası, dengeleme birimlerine uğramayan hidroklorik asit ve kostik maddeler içeren sular denizi kirletmektedir. Kalitesi her türlü kirlenme standartlarının altında ve 60 bin nüfusa eşdeğer BOD5 içeren atık suların hemen hemen doğrudan denize boşaltıldığı Mersin'deki ATAŞ arıtımyeri'nde arıtma birimleri çok yetersizdir. İPRAŞ arıtımyerinin kirletme sığası ile ESSO Ingolstadt'ınki yukarıda karşılaştırılmıştı. Aynı karşılaştırmanın ATAŞ arıtımyeriyle yapılması çarpıcı olur. Bu sayılardan anlaşılacağı gibi, ATAŞ çevreyi İPRAŞ'tan çok daha kötü bir biçimde kirletmekte, ALİAĞA'da evetlenebilir sınırları aşmaktadır. Önemli bir kirletici de dengeleme birimi bulunmasına karşın uygun biçimde kullanılmayan İzmir'deki Dalaman Kağıt Fabrikasıdır ve neden olduğu kirlenmeye ilişkin sayılar elimizde bulunmamaktadır. II - TÜZESEL (HUKUKİ) DURUM Bu konuda, yürürlükteki yasalar oldukça ilkel ve dağınıktır. Zararlı maddelerin göllere ve akarsulara boşaltılmasına, pis suların doğrudan kanal ve denizlere dökülmesine karşı bazı önlemler, belediye yönetmeliklerinde, halk sağlığı ve deniz ürünlerini koruma yasalarında bulunmaktaysa da, bunlar soruna, özellikle endüstriyel kirlenme konusunda, kökten ve bilimsel bir yaklaşımdan uzaktır. Kirlenmenin evetlenebilir düzeyini belirlerken ne değişik çevredizgeler (göller ve denizler), ne de bunların temel kullanımları (içmesuyu, endüstriyel vb.) arasında bir ayrım yapmayan yürürlükteki yasaların bu konudaki bilimsel standartları ortaya koymada yetersiz kaldığı üzerinde önemle durulmalıdır. Yasaların içerdiği önlemler tümüyle yetersizdir: Belediyelerin elinde suçlulara karşı uygulayabilecekleri cezalandırıcı önlemler bulunmamaktadır. Suçlulara karşı çok hafif cezalar getiren deniz ürünlerini koruma yasalarıysa, genellikle, içmesuyu kirlenmesi ve deniz ürünlerinin geliştirilmesiyle ilgilidir. Temel olarak bulaşıcı hastalıklar konusuna yönelik olan halk sağlığı yasalarının çevre sağlığına bakış açısı ise çok dardır. Beş yıllık kalkınma planlarının, bu konuya, köklü çözüm öngörmeyen belirsiz bir yaklaşımı vardır. Bununla birlikte, bugünkü hükümetin, çevre sorunlarına gereken önemin verileceğini bildirmesi ve çevre sağlığı ile ilgili bir Devlet Bakanlığı'nın kurulması umut vericidir. Yasal bir düzenleme olmamasına karşın, halkın bu konuda eğitilmesi ve baskı gruplarının yaratılması çok önemli ve ivedi bir görevdir. Bu, ilgili bir hükümeti etkili ve yaygın önlemler almaya zorlayacak tek yoldur. III - SONUÇ Akdeniz'in kapalı bir dizge olması, bu bölgedeki çevre kirlenmesi sorunlarının çözümlenebilmesi için uluslararası işbirliğinin gerekliliğini açıkça ortaya koymaktadır. Özellikle endüstriyel kirlenme, uzun süreli ve geri dönüşümsüz sonuçlarıyla bu dizgenin tümünü etkilemektedir. Bölgede, kirlenmenin en büyük kaynağının endüstrileşmiş ülkelerin olduğu ortadadır. Ne var ki, Türkiye gibi gerikalmış ülkelerde kullanılan teknolojinin ilkelliği, bilinç düzeyinin düşüklüğu ve çevrenin korunmasına gereken önemin verilmemesi, aradaki farkı kapatmaktadır. Böylece, çevre sorunları doğrudan, ekonomik gelişmeyle ve üretim biçimiyle birleşmektedir. Akdeniz'deki çevre kirlenmesi sorununda etkin ve tutarlı bir çözüme ulaşılabilmesi için, bu denize kıyısı bulunan ülkelerin, Helsinki Nihai Senedi'nde öngörülen işbirliği anlayışına uygun olarak, tüm bilgi ve kaynaklarını biraraya getirmeleri gereklidir. Bu işbirliği, teknik bilgi alışverişi, endüstriyel, tarımsal ve kentsel atıkların azaltılması için ortak teknolojilerin geliştirilmesi veya ekonomik işbirliği çerçevesinde ele alınmalıdır. Değişik atıklar için ortak standartların ve ileriye dönük amaçların saptanması ve kirlenmenin sürekli kontrolü, uluslararası işbirliğini gerektiren öteki alanlardır.

Dipnot / Footnote

  • (*) Bu «dengeleme»den, atıklardaki asit-baz oranının çevre yaşamına zarar vermeyecek biçimde dengelenmesi anlaşılmalıdır. (Çevirinin notu).

Kaynaklar / References

  • Tablo 1 : Haliç’in çevresindeki fabrikaların yolaçtığı kirlenme Tablo 2 : İpraş arıtımyeriyle Almanya’daki ESSO Ingolstadt arıtımyeri atıklarını PH, BOD ve öteki belirleyiciler (indicator) yönünden karşılaştırması (*) Arıtma ve dengeleme işleminden geçmiş atık su. (**) Ölçülemeyecek kadar az oranda. Tablo 3. ATAŞ arıtımyerinin kirletme sığası ile ESSO Ingolstadt’ınkinin karşılaştırması. (*) Arıtma ve dengeleme işleminden geçmiş atık su.