Yazar
Süreyya ÜLKER
Stj. Dr.

Metin / Text
  • DÜZELTME 21 Eylül 1979 sayımızda 55. Sayfada Stj. Dr. SÜREYYA ÜLKER' in «Türk Dil Kurumu'nca yayınlanan «Hekimlik Terimleri Klavuzu» ile «Fiziksel Kimya Terimleri Sözlüğü» üzerinde ELEŞTİRİLER ÖNERİLER DENEMESİ (Bölüm II)'de kimi yanlışlıklar olmuştur. Bu nedenle 55, 56, 57. sayfaların düzeltilmiş biçimini yeniden veriyoruz. Ayrıca 61. sahifede üstten aşağı doğru 5. satırda «oysa sözcük Divanı Lügat it Türk'te de»den sonra: «sarnıç biçiminde geçmektedir. Dolayısıyla Osmanlılar döneminde bir geçiş» sözcükleri eklenecektir. Okuyucularımızın bağışlamalarını dileriz. Türk Dil Kurumunca Yayınlanan «Hekimlik Terimleri Kılavuzu» ile «Fiziksel Kimya Terimleri Sözlüğü» üzerinde ELEŞTİRİLER, ÖNERİLER DENEMESİ (Bölüm II) Stj. Dr. Süreyya ÜLKER BASOPHILE: Yapılan öneriler MORTUTAR'la TUZULTUTAR'dır. Burada baz alkali anlamına kullanılmıştır. Dolayısıyla tuzultutar yukarda açıklanan nedenler gözönünde bulundurulmasa bile uygun düşmemektedir. Ayrıca bazofil akyuvarlar mor değil gökle kara arası boyanırlar (Dorland). Bu, külsütleri tutmalarının bir sonucu olup adlarını da buradan almışlardır. Mor boyananlar nötrofil akyuvarlardır. Bunlara kısaca BAZOSİT'le NÖTROSİT'de denmektedir. Buradan yola çıkarak bunlara KULYUVAR'la MORYUVAR demek daha doğru olur kanısındayım. Bunun dışındaki yerlerde geçen BAZOFİL anla'mına KÜLSÜCÜL, NÖTROFİL anlamınaysa İşçil-Elöve'nin önerisi olan ORTACIL kullanılmalıdır. BILlAIRE: ÖDKESESİ denmiştir. Geçen yıl bu kılavuzun çalışmıalarında ÖT TORBASI dendiğini görmüştüm. Farsça kese sözcüğünün burada kullanmanın anlamı yoktur. BILIRUBINE: Verilen karşılık ÖD BOYASI'dır. Oysa bilirubin öd boyaklarından yanlızca biridir. ÖT anlamına gelen BİLİ'yle KIZIL anlamına gelen RUBİN sözcüklerinden oluşmuştur. İşçil-Elöve de OT KIZILI denmiştir. Başka bir öt boyağı olan BİLİVERDİN'inse karşılığı OKy. Sözlüğünde ÖT YEŞİLİ olarak verilmiştir. BIOPSIE: Verilen karşılık PARÇA ALlM'dır. Parça Farsça'dır. Bunun yerine BÖLÜM ALMA denebilir. Ayrıca bölüm alma biyopsinin yanlızca bir bölümünü oluşturmaktadır. Alınan bölümün incelenmesi de biyopsidir. Öpsi görüm demektir. Buna da BÖLÜMGÖRÜM demek gerekir. BRAIN STEM: Verilen karşılık BEYİN SAPI'dır. Eleştiriyi beyin sözcüğüyle stem karşılığı kullanılan sap sözcüğü açısından yapmak istiyorum. Beyin sözcüğünün eleştirisini önce bir yana bırakırsak brain stemin Türkçesi beyin sapı değil BEYİN KÜTÜĞÜ'dür. Bu kavram köprü, soğanilile ortaimiği (mezensefalon) kapsamakta, kimilerine göreyse araimiği de (diensefalon) içermektedir. Oysa Latincesi PEDUNCULUS CEREBRI olan beyin sapı ortaimiğin bir bölümü olup cruscerebriyle tegmentumdan oluşmaktadır. Beyin sözcüğüne gelince: Bu sözcüğün kökenini ilk araştırdığımda Türk Dil Kurumu'nda tanıştığım, kökence Türkmen soyundan bir İranlı olup Ankara Bilgitayı DiI-Geçmişbilim-Yer Bilgisi Okulu (Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi) Fars Dili -Yazını Bölümü görevlilerinden Sn. Yusuf Azmun İran'da ilboy (halk) arasında beyne yaygın olarak PEYiN dendiğini, sözcüğün Türkçeye buradan geçtiğini sandığını söylemişti. Duruma kesinlik kazandırmak üzere Sözlük Kolundaki görevlilere başvurdum. Gerekli kaynaklara baktıktan sonra sözcüğün 13. y.y.'dan önce Türkçede var olmadığını, dolayısıyla alıntı olması gerektiğini bildirdiler. Ancak sözcüğün kaynağının Oky. Sözlüğünde eski Türkçe MİNGİ olarak verilmesi, Divanı Lügat It Türkte de özdeş biçimde geçmesi, Caferoğlunun Eski Uygur Türkçesi Sözlüğünde MİYİ olarak geçmesi, Rezenen'de (Raesaenen) yad bir kaynak gösterilmemesinden öte Fince PEE, Macarcada baş anlamına gelen FÖ, FEV, Çeremisçe MEMEK sözcüklerinin de kaynağı olduğunun belirtilmesi, bu görüşte bir aksaklık olduğunu gösteriyordu. Ayrıca Derleme Sözlüğünde özellikle Batı Anadolu'da beyne İMİK dendiği belirtilmiştir. Batı Anadolulu bir bölemdeşim (sınıf arkadaşı) kendisinin köyünden çıkana dek beyin diye bir sözcük bilmediğini. imik sözcüğünün kullandığını belirtmişti. İşçil-Elöve'de Sözlüklerinin 477. yüzesinde (sayfa) imiğin beyin anlamına geldiğini, gırtlak anlamına gelen ümükle karıştırılmaması gerektiğini belirtmişlerdir. Ben de birkaç kez mingi ya da miyi sözcüğünü Kılavson' da (Clauson) aramama karşın bulamamıştım. Bu bilgilerin ışığında beyin sözcüğünün kesinlikle Türkçe olmadığı sonucuna varmıştım. Miyi sözcüğüyle imik sözcüğü arasında da bir yakınlık bulmuştum. Ancak Farsça sözlükte beyin anlamına gelen bir peyin sözcüğü de, bulamamış ona en yakın olup enli anlamına gelen PEHN sözcüğüyle bir ilişki kurmuştum. Bu görüşümü 1977 yazında İzmir'le yapılan Çörbilim (Patoloji) Kurultay'ında dağıttığım bildiri de dile getirmiştim. Ancak daha sonra bir düşece sonucu beyin sözcüğü Kılavson'da karşıma umulmadık bir biçimiyle BENİ biçiminde çıktı. Ancak bu da bir varsayımdan öte geçmiyordu. Sözdeşi (Yani) sözcüğe bu biçimiyle düşgelinmemişti. Türkçenin evrimi göz önünde bulundurularaktan bugünkü söylemi beyin olan bir sözcüğün 13. y.y. öncesi Oğuzcasına ilişkin elde yeterince yazılı belge yoktu. Ayrıca bir köke bağlanamıyan bu sözcüğün Türkçedeki varlığının şaşırtıcı bir olut olduğu söyleniyordu. Bunun üzerine konuyu daha derinlemesine araştırma gereğini duydum. Dörfer'in (Doerfer) Halaççaya ilişkin okuşunda (kitap) Farsçada DIŞKI anlamına gelen PEHEN, PEYİN, PEYEN sözcükleri geçiyordu. Sn. Yusuf Azmuna yeniden başvurdum Fars ilboy (halk) dilinde var olup Farsça Sözlüğe geçmemiş olan bu sözcüğün değişmeceli olarak beyin anlamına da geldiği ortaya çıktı. Bunun Türkçedeki beyinle ilişkisi olmadığı kanısında olduğunu belirtti. Bu sözcük Derleme Sözlüğünde PEHİN söylemiyle Erzurum, Kars'tan, GÜBRE anlamına gelmek üzere, PEYİN söylemiyle de Doğubeyazıt'tan GÜBRE, DIŞKI anlamına gelmek üzere derlenmiş olarak yer almaktadır. Caferoğlu'nun Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü'nde Sanskriçe) de dışkı anlamına gelen MAYİKA sözcüğünden geldiği belirtilip, Uygurca da gübre anlamına gelen MAYAK sözcüğüyle beynin Oğuzca dışındaki Türk dilcelerinde «m» yazıcıyla başlayan söylemleri arasındaki benzerlik de oldukça ilginç. İkinci olarak İngilizcede beyin anlamına gelen BRAIN sözcüğü üzerinde durdum. Sözcük BREGEN söylemiyle Almancada beynin yanısıra sağrak (cranium) anlamına da gelmekte. Filamancada BREIN biçiminde geçmekte. Kimi sözcüklerde kökeni Aşağı Almancaya dayandırılan bu sözcük Vebstre (Webster) göre Yunancada başın üst bölümü anlamına gelen BRECHMOS'tan kaynaklanıyor. Latinceye BREGMA söylemiyle yavışkımsı dikişle (sutura coronalis) ok dikişin (sutura sagittalis) kesiştikleri yeri tanımlamak üzere girmiştir. Burası tepeye uymaktadır. İlginçtir ki Derleme Sözlüğünde I. anlamı beyin olan imik sözcüğünün de 2. anlamı tepe'dir. Üçüncü olarak ölü bir İran dili olup dilimize kent, borç gibi bir çok sözcükler vermiş olan Soğdakçada eksik yer anlamına gelen MY ile karanlık yer anlıamına gelen MYH sözcükleri üzerinde durdum: Bu konuyu yaşan (dünya) ölçüsünde önemli bir kökenbilimcimiz olan Prof. Hasan Erenle'de görüştüm. Ancak böyle bir yaklaşımın o çağların yalınç esemesine (mantık) uygun olmadığı kanısında olduklarını belirttiler. Son olarak Farsçada MAGZ sözcüğü üzerinde durdum. Farsçada beyin, yağ, ilik gibi üç anlamı olan bu sözcüğün MAGZİNE söylemi yanlızca beyin anlamına gelmektedir. Bu iki sözcüğün kökeni: ilik anlamına gelen MAJJA'yla MAJJAN sözcüklerine dayanmaktadır. İranca öğelerin egemen olduğu bir dil olan Kürtçede beyne MEJİ denmektedir. Bununla MAJJA arasındaki ilişki açıktır. Ayrıca 0ğuzca dışındaki Türk dilçelerinde beyinin «m» yazacıyla başlayan MEYİ, MİYİ gibi söylemleriyle bunun arasındaki benzerlik yadsınmaz niteliktedir. Ayrıca Kürtçede MEJİN emmek, MİJANDİN emzirmek anlamına gelmektedir. İlginçtir ki Batı Anadolu'da beyin anlamına gelen. (Yazının devamı Eylül-1979 sayımızın 58, 59, 60, 61. sahifelerindedir. Bu sahifelerde yanlışlık olmadığı için yeniden basmağa gerek görmedik. CLlTORIS sözcüğünden itibaren Eylül 1979 sayımızın 61. sahifesinde kalınan yerden yazı sürdürülmektedir.) CLlTORIS: Yapılan öneri KAMIŞÇIK'tır. Söz konusu örgenin Türkçe Sözlükte de geçen karşılığı DILAK'tır. Ancak pek güzel bir öneri olan kamışçığın anlamı kaydırılarak FALLUS teriminin 2. anlamını karşılayabilir. Fallusun birinci anlamı kamış olup penisle eşanlamlıdır. 2. olaraksa kamış ya da dılağa ayrımlaşmamış bir ilkel örgen taslağını tanımlamaktadır. COAGULUM: Verilen karşılık PIHTI'dır. Oky. Sözlüğünde Farsça olduğu yazılıdır. Pıhtılaşma olayının telözünün (fibrin) tel oluşturmasıyla özgün olduğunu göz önüne alarak bu olaya TELERME, pıhtıya da TELERTİ denmesini öneriyorum. COITUS: Verilen karşılık ÇİFTLEŞME'dir. Çift Farsça bir sözcük olup koitusun kamu arasındaki karşılığı Derleme Sözlüğünde KARINMA olarak verilmiştir. Ayrıca Türkçe karşılığı EŞLEŞME olan çiftleşme koitusun değil, KOPULASYON'un karşılığıdır. Koitus ise kopulasyondan daha dar anlamlı bir terim olup emceklilerde ve özellikle yalnıklar (insanlar) için kullanılmaktadır. Dolayısıyla karınmanın daha doğru olduğu kanısındayım. COLİQUE: Verilen karşılık SANCI'dır. Türkçe Sözlükte sancı bağırlarda duyulan ağrı olarak tanımlanmıştır. Kolikte bir sancıdır, ancak her sancı bir kolik değildir. Sancı SAPLANCI AĞRI'dır. Osmanlıcası KULUNÇ olan koliğin karşılığı Oky. Sözlüğünde BURUNTU olarak verilmiştir. Bu kılavuzdaysa buruntu TENEZM'in karşılığı olarak gösterilmiştir. İşçil-Elöve de buruntuyu koliğin karşılığı olarak vermişlerdir. Tenezm yalnız dışkılama ya da işeme sırasında duyulan bir tür buruntudur. Türkçe karşılığının SIKINCA olmasını öneriyorum. Böylelikle karşılığının sancı değil buruntu olduğu düşüncesine ben de katılmaktayım. COLLICULUS: Önerilen karşılık TÜMSEK'tir. Türk dilgibilim dilinin babası Zeren tümsek sözcüğünü TUBER'in karşılığı olarak vermiş, TUBERCULUM'a da TÜMSECİK demiştir. Kollikulusa da TEPECİK demiştir. Yaratılmış bir düzeni korumak açısından kollikulusa tepecik demenin daha doğru olacağı inancındayım. COLON: Verilen karşılık KALlNBAĞIRSAK'tlr. Kalın bağırsak gerçekte INTESTINUM CRASSUM'un Türkçesidir. Kabaca kalın bağırsakla eşanlamlı olarak kullanılabilmekle birlikte kökleşik bölümlendirmede kolon kalın bağırsağın kör bağırsak ve göden dışında kalan bölümünü simgelemektedir. Kamu arasında bağırsak anlamına kullanıldığı Derleme Sözlüğünde belirtilen ve Kazak Türkleri arasında İŞEK biçiminde özellikle kalın bağırsak anlamına kullanılan İÇEĞİ sözcüğüne bilim dilinde kolon anlamının yüklenebileceği kanısındayım. Sigmoid kolona da yine Kazak Türkleri arasında kolonun Farsça kökenli bir karşılığı olan bumbara gerek bir örgen gerekse bir tür yemek olarak verilen bir ad olan CÖRGEM sözcüğü iyi bir karşılık olabilir. COMA: Yapılan öneri BAYGI'dır. Bu öneri söz konusu durumun bayılmadan daha ağır olduğu gerçeğini yansıtmamaktadır. Ayrıca taşkınlıkla taşkı, çökkünlükle çökkü, şaşkınlıkla şaşkı nasıl ki eşanlamlıysalar baygınlıkla baygının da eşanlamlı olduğu sonucuna varanlar çıkabilir. Dilemre'nin önerisi UĞUN'dur. Derleme Sözlüğünde de yakın anlamlara geldiği belirtilen bu önerinin üzerinde durulması gerektiği kanısındayım. CONGESTION: KAN BASIMI denmesi önerilmiştir. İşçil-Elöve'nin önerilerindendir. Söz konusu kavramın Türkçe Sözlüğe de girmiş olan ve kullanılagelen karşılıkları KANLANMA ve KAN YÜRÜMESİ'dir. Kan basımı denince usa ayrıca yüreğin kanı damarlara basması da gelmektedir ki bunun konjestiyonla bir ilgisi yoktur. CONJUNCTIVA: GÖZÖRTÜSÜ denmesi önerilmiştir. İşçil'in birinci önerisi AKÇAL'dır: Yanına açıklama yazmamıştır. Ancak kendisinin bir göz uzmanı olduğunu düşünürsek hiç değilse bu konuda büyük bir yanlışlık yapmayacağını umabiliriz. Gerçekten de özellikle kansızlarda ki, toplumumuzun büyük bir kesimi kansızdır, konjunktiva akça görünmektedir. Buna göre konjunktivaya kısaca akçal denebileceği kanısındayım. CONTAMINATION: BULAŞIM denmesi önerilmiştir. Aynı öneri ENFEKSİYON için de yapılmıştır. Bir de kılavuzda geçmemesine karşın bu iki kavramla birlikte ele alınması gerekli KONTAGYON ve ENFESTASYON vardır. Enfestasyon asalakların herhangi bir yoldan üzerimizde eylek bulmalarını tanımlar ki buna ASALAKLANMA demek gerekir. Kontagyon herhangi bir sayrılık etkeninin herhangi bir yerden ya da kişiden kişiye geçmesini tanımlar ki BULAŞIM ya da BULAŞMA bunun karşılığı olmalıdır. Enfeksiyon sayrılık etkenlerinin dokuya girmelerini tanımlar ki buna kısaca İNFEKT te denir. Buna dayanarak Prof. Dr. S. Payzın Bağışıklık Bilimi adlı yapıtında buna BULAŞ demiştir. Kontaminasyonsa sağlığa dokuncalı ölü ya da diri öğelerin arı bir ortama geçmesidir ki buna KİRLENME denebilir. CONTRACTURE: Yapılan öneri KASILIM'dır. Bu sözcük bugün yaygın olarak KASILMAyla eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. Sürekli bir kasılımı tanımlayan kontraktürünse İşçil-Elöve karşılığını KASINTI olarak vermişlerdir. CORONA DENTIS: DİŞTACI denmiştir. DİŞ DUVAĞI denerek Farsça taç sözcüğünden kurtulunabilir. CORONAIRE: TAÇSAL; TAÇDAMARSAL, TAÇDAMAR denmiştir. 2. anlamına Dilemre YÜREK DAMARI demiştir. Benimsenmesi gerektiği inancındayım. I. anlamındaysa çiçeklerden oluşan taç yani iklil biçiminde çevreye yayılan kimi dilgibilimsel oluşumlar söz konusudur. İklilin Türkçesi Caferoğlu'nun Eski Uygur Türkçesi Sözlüğünde YAVIŞKI olarak verilmiştir. YAVAŞ, YAVAN, YAVŞAK, YAVŞAMAK gibi birçok kökteşleri yaşayan bu sözcük tanımlanan görünüme de tümüyle uymaktadır. Bu durumda yavışıkıya benzer anlamına gelen koronere YAVIŞKIMSI demek gerekir. CORPUS CAVERNOSUM: KOVUK YAPI önerilmiştir. Oky. Sözlüğünde KOVUCUKLU CİSİM olarak verilmiştir. Cisımin Türkçesinin özdek olduğunu yukarıda açıklamıştım. Buna göre KOVUCUKLU ÖZDEK demek gerekir.