Yazar
Toplum ve Hekim Yayın Kurulu


Metin / Text
  • • TTB Merkez Konseyi'nin TV yayınları konusunda TRT Genel Müdürüne gönderdiği mektup. «Sayın Doğan Kasaroğlu TRT Genel Müdürü ANKARA Sayın Genel Müdür; Bilmiyoruz, 14 Mart 1980 günü, 20:00 haberlerini izlediniz mi? Kuşkusuz göreviniz haberleri izlemek değil. Ama, izledinizse, Türk Tabipleri Birliği tarafından düzenlenen yurt çapındaki «Sağlık Haftaları»nı ve bu hafta içinde yer alan, İstanbul'da, Birliğimiz adına İstanbul Tabip Odası tarafından yapılan Sağlık Kurultayı'nın açılış törenIerinin nasıl verildiğini de görmüşsünüzdür. TRT Televizyonu, bir açılış töreni vermektedir. Bu açılış töreni, Türk Tabipleri Birliği tarafından düzenlenen «Sağlık Kurultayı»nın açıIışıdır. Tören, TRT muhabirleri tarafından dikkatle izlenmiştir. Haber metni hazırlanmıştır, film çekilmiştir, çekilen film de gönderilmiştir. Ama bakınız haber nasıl yayınlanmıştır: 1. Açılış töreninin düzenleyicisi olan kuruluşumuzun adı olabildiğince kullanılmamıştır. 2. Türk Tabipleri Birliği İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Coşkun Özdemir'den söz edilirken, görüntüde İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı verilmiş, konuşmasından da sadece bir ayrıntı alınmıştır. 3. Türk Tabipleri Birliği Genel Başkanı Dr. Erdal Atabek'in konuşması haberde yer almamış, görüntüye sokulmamış, hatta, Dr. Atabek'in konuşup konuşmadığı bile belirtilmemiştir. Böylece, Türk Tabipleri Birliği'nin düzenlediği bir tören, haberde yer aldığı halde, Birlik'ten söz edilmesinden kaçınılmış, Birlik Genel Başkanı'nın sanki toplantıya bile katılmadığı imajı yaratılmıştır. Buna ne dersiniz Sayın Kasarolğu? Böyle bir habercilik anlayışını nasıl yorumlarsınız Böylesine ilkel bir habercilik düzeyine ne kasıt yeter, ne de siyasal tavır. Bu durumu bilmenizi istiyoruz. Bu olayın, ki bizce çok önemlidir, sizin bilginizle, talimatınızla, ya da bu konulardaki ilkeleriniz ışığında yapılıp yapılmadığını bilmek istiyoruz. Söyleyeceğimiz sözleri, sizin görüşünüz bize geldikten sonra söylemek üzere, şimdilik saygılarımızı sunuyoruz.» SOSYAL SİGORTALAR KURUMU GENEL MÜDÜR YARDIMCISI DR. ENGİN TONGUÇ İSTİFA ETTİ Bu konuda Dr. Engin Tonguç'un Merkez Konseyimize yazdığı mektubu, Merkez Konseyi cevabını ve Dr. Tonguç'un istifa mektubunu yayınlıyoruz. Sayın Dr. Erdal Atabek, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı. 7 mart 1978'den beri yürütmeye çalıştığım Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdür Yardımcılığı görevinden ayrılıyorum. Yakından bildiğiniz gibi zor ve çelişkili koşullar içerisinde geçen bir buçuk yılı aşkın bir sürede, hizmet vermeye çabalarken en büyük destek, anlayış ve yardımı sizden ve başında bulunduğunuz örgütümüzden gördüm. Türk Tabipleri Birliğinin bu tutumunu her zaman şükranla anacağım. Size, Merkez Konseyinin çok değerli üyelerine, bütün Birlik mensubu meslektaşlarıma teşekkürlerimi sunar, ülkemizin sağlık sorunIarının çözümü savaşımında başarılarınızın devamını dilerim. Saygılarımla. Dr. Engin Tonguç Sayın Dr. Engin Tonguç Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü Yardımcısı ANKARA 7. Mart.1978'den beri yürüttüğünüz Genel Müdür Yardımcılığı görevinden ayrılmak zorunda bırakılışınız, Merkez Konseyi tarafından üzüntü ile karşılanmıştır. Ancak, bu noktada vardığınız kararı, Merkez Konseyi anlayışla ve saygıyla karşılamıştır. Genel Müdür Yardımcılığı görevinizi, hiç değişmeyen doğru ilkelerle, her koşulda inançlarını eyleme geçirerek, işçiden, emekçiden, çalışandan yana, meslek örgütümüzle yakın dayanışma içinde yürüttünüz. Hepimize ve sizden sonra bu görevlere geleceklere, inançlı ve namuslu insanların yönetim görevlerine geldiklerine nasıl hareket etmeleri gerektiğinin kalıcı bir örnegini verdiniz. Yönetimi demokratikleştirmenin uygulamalı dersini verdiniz. Görev anlayışınızın ve uğraş verdiğiniz amaçların hepimizi etkileyen bir onur savaşımı olduğunu bilmenizi istiyoruz. Bütün çalışma döneminizde bizim onurlu bir temsilcimiz oldunuz. Sizinle onur duyuyoruz. Bundan sonraki savaşımımızda da beraber olduğumuzu bilerek size şükranlarımızı, sevgilerimizi, saygılarımızı sunuyoruz. Merkez Konseyi Adına Başkan Dr. Erdal Atabek SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI MAKAMINA, (*) ANKARA 12 aralık 1979'dan beri Kurumun gerek genel, gerekse sağlık hizmetlerinin yönetimindeki giderek belirginleşen tutum ve eğilimler nedeniyle aşağıdaki hususları arzediyoruz: SSK'nın her gün daha fazla önem kazanan ve yakın bir gelecekte büyük boyutlara ulaşacağını sandığım parasal zorluklarını gidermek için SSK Kanunu ve S. Sigortalar Kanununda 1517 ve 2158 sayılı kanunlarla yapılan değişiklikler, Kuruma ara ve yatırım malları üretimine yönelik kamu kuruluşları kurmak ve bunlara katılmak yetkisini vermektedir. Kurumun maddi geleceğinin ancak üretime dönük bu gibi fon değerlendirmeleri ile kurtarılabileceği kanısındayım. Bu kanının bugünkü iktidarın felsefesine ve özel girişimciliğe yönelik Hükümet Programı temel ilkelerine uymadığı açıktır. Ayrıca, Hükümet Programında «sağlık hizmetlerini hançerlediği» şeklinde bugüne kadar hiç bir programda kullanılmamış bir deyimle nitelendirilen Tam Süre Kanunu konusundaki görüşlerim de tam aksi yöndedir. Bu kanunu değiştiricek tasarının da bir iIerleme ve düzeltme değil, ülkenin sağlık hizmetlerini kanundan önceki durumdan da daha geriye götürücü nitelikte olduğu ve SSK sağlık hizmetlerinin özellik ve çıkarlarına uymayan hususları içerdiği kanısındayım. SSK sağlık hizmetlerinin yönetimindeki uygulamalar ise, son birkaç ayda hastane ve dispanser yönetici ve baş hekimlerini yeterli gerekçelerini bulamadığım görevden alma ile nakil girişimlerinde yoğunlaşmıştır. Hatta bunlar, Kurumda bugüne kadar görülmedik şekilde, yönetim görevleri de olmayan hekimlere kadar yaygınlaştırılmıştır. Bu gibi atamaların bazılarından uygulama aşamasında vazgeçilmiş bile olsa, bu tutumla hem merkez otoritesi sarsılmış, hem de sağlık üniteleri yönetici ve hekimlerinin çalışma güç ve istekleri kırılmış, ünitelerde de otorite boşluğu yaratılmıştır. Sağlık ünitelerimizde, bu gibi uygulamaların ve atamaların bazı yerel parti örgütleri ve bazı yerel işçi kuruluşlarının etkileriyle yapıldığı söylentileri yaygındır. Kurumun kurulduğu 1946'dan beri sağlık ünitelerimizde benzer nedenlerle ortaya çıkmış huzursuzlukların hiç bir zaman bu boyutlara ulaşmadığını ve Kurumun her zaman titizlikle uygulamaya çalıştığı bir yönetim ilkesinin, sağlık tesislerimize politika girmemesi ilkesinin ağır şekilde zedelendiğini ve bunun da sağlık hizmetlermzde bugüne kadar dkkatle koruduğumuz tarafsız hizmet anlayışını onarılamayacak şekilde bozacağını belirtmeyi görev sayıyorum. Tarafsızlığın bozulması, çeşitli görüş ve eğilimlerde olan ve siyasal bakımdan ülkede aktif bir rol oynayan işçi kesimlerine hizmet veren SSK sağlık tesislerinde çok ağır ve acı sonuçlar verebilir. SSK sağlık hizmetlerinin bir özelliği, bu hizmetlerin gerek nicelik, gerekse nitelik bakımından sürekli olarak geliştirilmesi zorunluğudur. Bazı üst kademe sağlık yöneticilerimizin son zamanlardaki tutum ve davranışları ise, kendilerinin de sorumluluk payı bulunan bugüne kadar da karşı çıkmak medeni cesaretini gösteremedikleri, başlatmış veya devam ettirmiş olduğumuz işleri durdurmak, değiştirmek eğiliminde oldukları kanısını uyandırmaktadır. Yönetim hiyerarşisi de hiçe sayılarak ve korunarak yürütülen bu davranışların, yeni kurulan ünitelerimizdeki çalışmaları aksatmasından, SSK Genel Kurullarında yıllarca ileri sürulmüş dileklere, verilmiş sözlere, çeşitli Yönetim Kurulu kararlarına göre başlanmış işlerin bozulması, özellikle iş hekimliği ve meslek hastalıkları konularında yapılmış yatırım ve çalışmaları verimsizleştirmesi ile sonuçlanmasından kaygı duymaktayım. Sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılmasının, hizmetin niteliğinin yükseItilmesinin, eğitim çalışmalarının geliştirilmesinin yavaşlatılması parasal zorluklar ileri sürülerek haklı gösterilemez; ortaya çıkacak hizmet açığı ve kalite düşüklüğü hem hizmet verenlerde, hem de hizmet götürülenlerde büyük tepkilere yol açar. Sağlık hizmetlerinin bir başka özelliği, hekimlerin yönetiminin belirli bir incelik ve duyarlığı gerektirmesidir. Hizmet yürüten ünitelerle merkez örgütü arasında sürekli bir eşgüdüm, bilgi ve öneri alışverişi zorunludur. Doğal olarak zamanla hekimlik pratiğinden kopma eğilimi gösteren merkez yönetimi ile mesleğin gereği olarak sürekli bir değişime ve gelişmeye uğrayan alan hizmeti arasında, bütün önemli yönetim kararlarının alınmasında belirli bir denge kurulmalı ve korunmalıdır. Bu bakımdan, hekimlik pratiğinden kopmuş, alan hizmetini unutmuş kişilerin yanıltıcı kişisel kanılarından çok, hizmet içindeki hekim ve ünite yöneticilerinin sesine kulak vermek gerekir. Bu amaçla kurulmuş Sağlık Koordinasyon Kurulunun etkin olarak çalışması sağlanmadığı gibi, önemli kararlar üst kademelerde re'sen alınmaktadır. Sağlık hizmetlerinin son aylardaki yürütüm şeklinde, 4792 sayılı kanuna göre, sadece Genel Müdürce verildiği ölçüde yetki kullanabilme durumunda olan ve önemli konularda devre dışı bırakılmış bir Genel Müdür Yardımcısı olarak herhangi bir katkı ve sorumluluğum yoktur. Ancak, bu görevde bulunma nedeni sağlık örgütünün yönetimi olan hekim genel müdür yardımcısı olarak, ağır bir manevi sorumluluk taşıdığım, örgütün de yanlış ve yararlı olmayan uygulamalara karşı tutumunu belirtmemi haklı olarak beklediği bir gerçektir. Bu koşullar içerisinde, gerek Kurumun genel yönetimi, gerekse sağlık hizmetlerinin yürütümü bakımından açıkladığım nedenlerle büyük kaygı duyduğumu, Kurumun yönetimi sorumluluğuna daha fazla katılamayacağımı, ciddi bir etkinliği olmayan bir kişi durumunda bu göreve devamda bir yarar da görmediğimi belirtir, 7 mart 1978'den beri yürütmekte olduğum Genel Müdür Yardımcılığı görevinden emeklilik işlemim yapılmak suretiyle ayrılmama müsaadenizi arzederim. 7.4.1970 Dr. Engin Tonguç Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdür Yardımcısı • Merkez Konseyinin işgüçlüğü, İş riski ve teminindeki güçlük zamları konusunda ilgili Başkanlıklara yaptığı başvuru: 31.3.1980 tarihli ve 52223-762 sayı ile Maliye Bakanı imzasıyla valiliklere gönderilen bir yazıda iş güçlüğü, iş riski ve teminindeki güçlük zamlarının 2162 sayılı Tam-Süre Yasası kapsamına girenlere ödenmemesi bildirilmiş bulunmaktadır. Kazanılmış hakların ihlal niteliği taşıyan bu yanlış işlemin yeni bir emirle kaldırılmasını, iş güçlüğü, iş riski ve teminindeki güçlük zamlarının Sağlık hizmetlerinde ödenmesinin teminini saygılarımızla bilgilerinize sunarız.» • YAŞAM BOYU SAĞLlK PROGRAMLARI Türk Tabipleri Birliği Ankara Tabip Odası 11 haftadan beri, «Yaşam Boyu Sağlık» adı altında, TRT yapımcıları ile birlikte televizyon için bir sağlık programı gerçekleştirmektedir. Program her pazar günü «Tatil Günü» program kuşağı içinde 25-30 dakikalık bir sürede, canlı yayın olarak sunulmaktadır. Şimdiye dek gerçekleştirilen programların konuları şunlardır: 1 - Programın Tanıtılması 2 - Soğuk AIgınlığı 3 - Çocuk Ruh Sağlığı (Enürezis konusu işlendi) 4 - Romatizma 5 - Bebek Bakımı 6 - Sigara ve Sağlık 7 - Gebe Bakımı 8 - Ev Kazaları 9 - Okul Öncesi Çocuk Sağlığı 10 - Şişmanlık 11 - Kalp Hastalıkları Programın sunucuları ve görüntüde yeralan tüm doktorlar odamızın aktif olarak çalışan üyeleri olup, program bir hafta boyunca yaklaşık 15 kişiden oluşan bir ekibin özverili çabaları ile gerçekleştirilmektedir. TRT yönetimi ile Birliğimiz, ilkelerde ters düşmediği sürece programın sürdürülmesi amaçlanmaktadır. Yaşam Boyu Sağlık programı için T.T.B. Ankara Tabip Odasınca belirlenen hedefler şunlardır: 1 - Çağdaş sağlık hizmetleri anlayışını geniş kitlelere aktarmak; Sağlığın korunmasının tedaviden önde geldiğini vurgulamak, koruyucu sağlık hizmetlerini anlatmak. 2 - İlk basamak sağlık hizmeti veren sağlık ocaklarının görevini ve önemini anlatmak. Sosyalleştirilmiş sağlık hizmetleri modelinin çağdaş sağlık anlayışına ve Türkiye gerçeklerine uygunluğunu ortaya koymak. 3 - Ülkemizin sağlık sorunları üzerine geniş halk kesimlerinin ve hekimlerin dikkatini çekmek, doğru çözüm yollarını göstermek. 4 - Halka sağlık eğitimi vererek gerçek gereksinmeleri konusunda bilinçlendirmeye çalışmak. 5 - Özellikle kırsal bölgede yaşayan kişilere, sağlıklarını korumak için pratik öneriler getirmek. 6 - Toplumla iletişim olanaklarını genişleterek Tabip Odalarının etkinliğini ve saygınlığını artırmak. 7 - Hekimin kitlesini oda çalışmaları içine daha fazla çekerek, örgütlenme konusunda yeni kazanımlar sağlamak. Bu somut hedefler konusunda 11 haftadan bu yana olumlu birçok adımlar atılmış bulunmaktadır. Erişilmesi daha çok zaman isteyen hedefler için de çalışmalar aralıksız sürdürülmektedir. Şimdiye dek halktan, Yaşam Boyu Sağlık programı için 5000'den fazla mektup alınmıştır. Bu mektupların hemen hepsi programın yararından söz etmekte ve teşekkürle başlamaktadır. Mektupların çoğunluğu kırsal kesimden gelmekte, özellikle çocukların ve ev kadınlarının programa ilgisi dikkati çekmektedir. Tabip Odamız bu mektupların ortak sorunlar içerenlerine ekranda yanıt verilemediği durumlarda, çoğaltılmış mektuplarla yanıt vermektedir. • İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi 1980 Mezunları adına en başanlı öğrenci seçilen Dr. Murat Emre'nin yaptığı konuşma; Sayın Dekan, Fakültemizin saygıdeğer öğretim üyeleri, Sevgili arkadaşlarım ve onların çok değerli yakınları, Hekimlik yaşamına ilk adımı atışımızın simgesi olan diploma törenimizde sizlerle birlikte olmaktan mutluyum. Burada bulunan herkesin bugünkü mutluluğu benimle paylaştığını biliyorum. Çünkü bu anlamIı, sevindirici bitiriş ve bir anlamda da başlangıcı hepimizin ortak çabaları, altı yıl süren ve güçlüğü herkesce bilinen uğraşları hazırladı. Acı tatlı birçok olaylar yaşadık, bunların kederini, tasasını, kıvancını paylaştık, güçlüklere çoğuzaman birlikte göğüs gerdik ve mutlu sona ulaştık. Bu başarının onurunu paylaşıp sevincini birlikte yaşamamız da emeğimizin karşılığı olan en doğal hakkımız. Mezuniyet konuşmalarının geleneği olduğu üzere ben de eğitimimize, altı seneye toplu bir bakış yapmaya çalışacağım. Aslında bunun yararına da inanıyorum. Çünkü son yıllarda sıklaşmasından memnuniyet duyduğumuz eğitim toplantılarının, öğrenci ve öğretim üyelerinden gelen önerilerin pratik sonuçlar vermeye, somutlaşmya başladığını görüyorum. Bu cümleden olarak eğitim sistemimiz değişmiş ve tüm dünyada uygulanan modern bir sisteme geçilmiştir. Şüphesiz henüz bazı aksaklıklar, eksiklikler vardır. Bunların başında da entegre sistemin yeteri kadar entegre yürütülememesi klasik sistemin etkisinden hala kurtulunamamış olması gelmektedir. Bizim dönemimizin en büyük dertlerinden olan, aynı konunun çeşitli yerlerde farklı anlatılmasının yeni sistemde de tekrarlanan bir hata olduğu bu sistem öğrencileri tarafından belirtilmektedir. Eğitimimize genel bir bakış yaparken temel bilimler üzerinde bu kadarını söylemekle yetineceğim. Çünkü yeni bir sisteme geçildi ve biraz önce bahsettiğim aksaklıklar olsa bile bunların kısa sürede düzeltileceği ve bizim çektiğimiz güçlüklerin bundan böyle çekilmeyeceğini umut etme en azından sistemin oturmasını bekleme durumundayız. Asıl üzerinde durmak istediğim konu stajlardır. Çünkü özellikle stajlarda sorunun sistem değil uygulama sorunu olduğuna inanıyorum. Nitekim sistem ne olursa olsun stajlarda ne yapılacağı az çok belirlidir. Sorun bunların nasıl yaptırılacağıdır. Herhalde bu birçok stajlarda bize söylenen «isteyen pratik yapabilir, bütün olanaklarımız açıktır» tarzında olmamalıdır. Yani buna göre istemeyen pratik yapmayacak mıdır? Yani bu fakülteye giren herkes teorik kurslarda orta dereceyi tutturabiliyorsa ona doktor diploması verilecek, insan hayatı teslim mi edilecektir? Kaldı ki burası orta eğitim kurumu değildir, üniversitedir ve buraya gelenlerin tümü bu konuyu artık meslekleri olarak seçmişlerdir. Doğaldır ki bu mesleğin bazını oluşturacak bilgileri edinmek, gerekli pratiği yapmak isteyeceklerdir. Peki o zaman ne olacaktır? Herkes yapmak istediğinde nasıl olanak yaratılacaktır? Yani daha başlangıçta sistem bazılarının gelmeyeceği düşünülerek kurulmuştur. Bir sınıfın tümü geldiğinde amfilerimizde ayakta duracak yer bile kalmamaktadır. Aslında bunda son yıllarda politik amaçlarla fakülte kontenjanlarında yaptırılan suni şişmelerin büyük rolü vardır. Kapasitenin bu kadar öğrenciyi eğitmeye yeterli olup olmadığı düşünülmeden yapılan karşılıksız kontenjan arttırmaları, tıpkı karşılıksız para basımının paramızın değerini düşürüşü gibi eğilimin de kalitesini düşürmüştür. Ancak buna rağmen yapılabilecek şeyler vardır. Çaresizliğe boyun eğip işi oluruna bırakmak yerine mevcut olanaklar daha iyi değerlendirilmeli, gerekirse sabah-öğlen gruplarına bölerek daha küçük gruplara daha yararlı olunmaya çalışılmalıdır. Hekimlik mesleğinin en iyi bir usta-çırak ilişkisi içinde öğrenilebileceği varsayıldığına göre her öğretim görevlisinin bir gruptan sorumlu olduğu grup çalışması çözüm getirebilecek bir başka seçenektir. Gerçekte fakültemizin en büyük sorunu ve şanssızlığı ülkemiz için birbirinden değerli, gerekli ve o ölçüde güç, üç ayrı görevi bir arada yürütmeye zorunlu olmasıdır. Öğrenci eğitimi açısından burası bir doktor okulu olmak durumundadır. Toplumun değişimini yönlendirecek, ülkenin bilimsel planda çağdaş ölçülere çıkmasını sağlayacak araştırmaları yapabilme yönünden bir araştırma kurumu olmak durumu vardır. Ve nihayet üçüncüsü şu anda diğer ikisini geri plana iten, olanakların ve çalışma saatlerinin büyük kısmını alan halk hizmetidir. Doğaldır ki, bu üç görev tek bir kadro ile yürütülemez ve yürütülememektedir. Peki çözüm ne olmalıdır? Bu durumda ya bu görevler ülkedeki sağlık kuruluşlarına paylaştırılmalı, hangisinin asıl görevinin ne olduğu saptanmalıdır. Ya da tüm hastahanelerin her üç görevi de yerine getirmeleri sağlanmalı, üniversite hastahanelerinin yükü bir ölçüde hafifletilmelidir. Diğer hastahanelerin, teorik ve temel eğitim, denetim ve değerlendirme merkez fakülteye ait olmak üzre tıp öğrencisinin hizmetine sokulabilmesi çok yararlı olacaktır. Bunun en iyi örneğini bizim devremiz yaşadı. Önceki senelerde sürekli eleştirilen, hiç pratik olanağı olmadığından yakınılan Kadın-Doğum stajı bu sayede bizim en çok yararlandığımız stajlardan biri oldu. Şimdiye kadar bahsettiğim sorunların çoğu fakültemizin ister istemez içine düştüğü, bizim dışımızdaki nedenlerden kaynaklanmaktadır. Ancak şunu da itiraf etmek gerekir ki bugün mevcut olanakların da büyük kısmı kullanılamamaktadır ve bu doğrudan uygulama hatalarına bağlıdır. Bu durumda öğretim üyeleri ya da öğrenci grubunu tek başına sorumlu tutmak akılcı değildir. Her iki kesimin de yerine getirmediği veya getiremediği yükümlülükleri vardır. «Çitlerin amacı yolcuyu yolundan alıkoymak değil ona doğru, yolu göstermektir» derler. Üzücüdür ama ülkemizde ve fakültemizde bazı çitler yıkılmıştır ki asıl problemimiz de budur.Bu yüzden de engellemek için değil ancak yolu göstermek için çitler tekrar kurulmalıdır. Bir yabancı stajyer, bir yabancı intern için ertesi sabah saatinde hastahanede olmamak gibi bir düşünce söz konusu olamaz. Zira kendisinden beklenen sorumluluklar vardır, bunların denetleneceğini bilir. Aynı düşünce şeklinin bizde de yerleştirilmesi pratik eğitimin hedefine ulaşabilmesi için zorunludur. Bu bakımdan öğrencinin özellikle stajlarda devamı mutlaka sağlanmalıdır. Stajyerlere sorumluluk verilmesi ve onun ertesi gün bunun denetleneceiğnden emin olması sorunun çozümünü büyük ölçüde sağlayacaktır. Böylelikle yapabileceği birçok şey varken şu anda hiç yararlanılamayan bir emek gücü de faydalı duruma gelecek, bir kısım yük asistanların üstünden kalkacaktır. Şüphesiz tıp eğitimi gibi önemli ve geniş bir konunun tüm boyutları ve problemleri böyle bir konuşmada ortaya konamaz. Ben kendi gözlemlerime göre bizi en çok rahatsız eden sorunları dile getirmeye çalıştım. İzninizle bu konuyu bunlardan bir diğerini vurgulayarak kapatmak istiyorum ki bu da sınav sistemimizdir. Kanımca bir tıp fakültesinde geçme notu 100 üzerinden 50 olamaz, 75 -80 olmalıdır ama eğitim ve sınavlar da ona göre düzenlenmelidir. Eğitimin nasıl olacağı ve buna bağlı olarak değerlendirmenin yani sınavların nasıl yapılacağı her kürsünün ya da öğretim üyesinin kişisel görüşüne göre değil, gereksinmeler göz önüne alınarak hazırlanmış belli bir temele göre saptanmalıdır. Doğaldır ki bu sistemde derslerde gereksiz detaylara inilmeyecektir. Sınavda da belirli şeylerin tümünü bilmeyen geçirilmeyecektir ama buna karşılık akla gelen her şey de sorulamayacaktır. Yapmış olduğum bütün eleştiriler ve öneriler hiç bir suçlama gayesi gütmeyip, eğitimimizin mükemmelleşmesi, mezunu olmaktan her zaman gurur duyacağımız fakültemizin eksik ve aksak yönlerinin giderilmesine yardımcı olmayı amaçlıyordu. Son yıllarda bu konuda üst üste atılan adımlar ve yönetimin bu konudaki iyiniyetli, yaklaşımlı tutumu bu dileğin kısa zamanda gerçekleşeceği inancımızı kuvvetlendiriyor ve tabii ki, bundan büyük mutluluk duyuyoruz. Sözlerimi, tüm arkadaşlarıma meslek yaşamlarında üstün başarlar ve insanlığın sağlık hizmetinde geçecek, onurlu, mutlu, uzun yıllar dileyerek tamamlıyor, bugünleri borçlu olduğumuz anne babalar ve hocalarımıza sonsuz teşekkür ve şükranlarımı sunarak huzurlarında saygıyla eğiliyorum. • SSK Müdürler Kurulu Üyeliği Seçimini SADIK ULUŞAHİN kazandı. Bilindiği üzere Türk Tabipleri Birliği SSK Müdürler Kurulu üyeliği için Sadık Uluşahin'i desteklemişti. Demokrat, ilerici ve görev anlayış üstünlüğü olan Sadık Uluşahin'i Türk-İş'e bağlı Petrol-İş, Tez Büro-İş DİSK'e bağlı Sosyal İş, Devrimci Sağlık İş Tüm Han-İş Sendikası ve SSK'da örgütlü sağlık emekçilerinin yer aldığı demokratik kitle örgütleri de desteklediğini açıklamıştı. 10 adayın katıldığı seçimleri Sadık Uluşahin kendisine en yakın rakibine açık fark atarak seçimi kazanmayı başarmıştır.. Bu sonuç; SSK'da ki, demokrasi güçlerinin bir kazanımıdır. Sadık Uluşahin'in başaracağına inanıyoruz. Çünkü gücünü kendisine oy veren büyük kitleden almaktadır. • Prof. Dr. Melih Tahsinoğlu'nu kaybettik. Edirne Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Melih Tahsinoğlu bir hastalık sonucu yitirdik. 1925'de doğan Tahsinoğlu, İstanbul Tıp Fakültesini bitirmişti. 1965'de Profesör olan Melih Tahsinoğlu, aynı zamanda İstanbul Diş Hekimliği, Fakültesinde de görev yapmaktaydı. Yakınlarına ve tüm sağlık mensuplarına baş sağlığı dileriz.

Dipnot / Footnote

  • (*) Dr. Engiç Tonguç’un istifa mektubunun tam metnidir.