Metin / Text
  • Bu metin, SSCB. Bilimler Akademisi nezdinde Uluslararası İşçi Hareketi Enstitüsü'nün gelişmiş kapitalist ülkelerde işçi sınıfının koşulları üzerine sosyo-ekonomik araştırmalar sektörü tarafından hazırlanmıştır. Çalışanların sağlığı çok çeşitli birçok etkene bağlıdır; bunlar özellikle kültürel düzey, çalışma ve iş koşulları, doktorluğun ve kamu sağlığı sisteminin gelişme derecesi, biolojik ve iklimsel ortamdır. Bununla beraber, tayin edici unsur, sosyal üretim biçimi ve toplumun sınıfsal yapısıdır. Bilimsel teknik devrim koşullarında üretim yüksek çalışma kapasitelerine sahip kadrolar gerektirmekle beraber, kapitalizm, çalışanlar için etkili bir koruyucu ve tedavi edici doktorluğun ivediliğini ihmal etmektedir. Tekeller kar elde etme yarışlarında, milyonlarca insanın hayati çıkarlarının zararına olarak sömürüyü sürekli olarak arttırmaktadırlar.Böylece de, proletaryanın sahip olduğu en değerli şeyine, çalışma yeteneğine suikastte bulunmaktadırlar. Mesleki hastalıklar ve iş kazaları üzerine veriler, sermayenin çalışanların sağlığına karşı suikastlerini gösteren bir ilk göstergedir. Patronların politikası, sürekli olarak çalışmanın yorgunluğunu arttırmaktan ve çalışma sağlığını ve güvenliğini iyileştirmek için gerekli harcamaları kısrnaktan ibarettir. Bu politikanın A.B.D'ndeki sonucu çok nettir. Bu ülkenin sendikalarına göre, her dakika 18 ila 20 kişi bir iş kazasına uğramakta ve işini durdurmak zorunda kalmakta, bazıları ise kesinlikle işi durdurmaktadırlar. Her gün 55 ölüm ve 8.500 sakatlanma olmaktadır (APL. CIO News, 24.2.1968, sh. 5) (1). Başkan Nixon'a göre, eğer Amerikan sanayiinde çalışma koşullarını iyileştirmek için hiç bir ilerleme yapılmazsa, ücretliler ordusunun sayısını çoğaltmaya gelen her yirmi yaşından küçük yüz işçiden biri bir iş kazası sonucu ölecek, altısı sakat kalacak ve 68'i yaralanacaktır. Böylece de, bugün iş pazarına varanların sadece bir çeyreği mesleki çalışmalar boyunca kazaya uğramama şansına sahip olacaklardır (2). Federal Almanya Cumhuriyeti'nın (F.A.C.), sanayi işletmelerinde ortalama olarak her 13 saniyede bir bir iş kazası olmakta, her üç dakikada bir, bir işçi kesinlikle çalışma yeteneklerini yitirmekte ve sakat kalmakta, her iki saatte bir bir ölüm olayı olmaktadır. Bu ülkede her 10 işçiden biri, her yıl bir iş kazasının kurbanı olmaktadır. Bununla beraber, bu kazaların toplam sayısı, bu felaketin gerçek boyutları ve yaygınlığı üzerinde tam bir fikir vermemektedir, zira işçilerin sayısı da artmaktadır. Bu nedenle de, istatistikte yoğunluk katsayıları (bir milyon iş gününde meydana gelen yaralanma sayısı) ve yaralanma ağırlığı katsayıları (bir milyon iş günü boyunca meydana gelen yaralanmaların sonucu olarak durdurulan iş günü sayısı) olarak adlandırılan değişikliğini hesaba katan bir tablo daha gerçek olmaktadır. A.B.D.'ndeki dönüştürme sanayii ile ilgili olan aşağıdaki veriler (ki bunlar bu ülkenin ancak uzmanlık konularındaki eserlerde sistematik olarak verilmiştir) aynı zamanda kazaların yaygınlığını göstermektedir. 1960 1965 1966 1967 1968 1969 1970 Yoğunluk 12 12.8 13.6 14 14 14.8 15.2 katsayısı Ağırlık 709 713 699 709 690 730 759 katsayısı KAYNAK : «Handbook of Labour Statistics», 1972, s. 361. Çalışanların sağlık durumu üzerine göstergeler burjuva sosyo-ekonomik istatistiğinin en bulanık ve en tahrif edilmiş bölümlerinden birinin başlığı altında toplanmaktadır. Hiç bir kapitalist ülkede, işletmeler için, bu konu ile ilgili tam ve zorunlu istatistikler bulunmamaktadır. Çoğu kez, küçük ve orta işletmeler, ve bazen bütünüyle bazı sektörler hesaba katılmamaktadır. Üç günden az iş durdurulmasına yol açan iş kazalarının hesaba katılmadığı da olmaktadır. Bütün bunlar mesleki sakatlanmaların gerçek genişliğini hafifletmekte ve başka bir ülkeyle mukayesesini imkansız kılmaktadır. Örneğin, A.B.D.'nde, seçimsel yöntem kullanılmakta, bu yönteme göre ise, örneğin dönüştürme sanayiinde, ekonominin bu sektöründe istihdam edilen işgücünün ancak yarısını kapsayan 50.000 işletme istatistiklerin kapsamına girmektedir. 1970'de gerçekleştirilen özel bir anketin gösterdiği gibi, şirketlerin % 36'sı iş kazalarını sistemli bir şekilde saklamakta, bu da, iş kazalarının gerçek sayısının 10'la bölünmesine yol açmaktadır. Sınai hijyenin problemleri üzerine yeterli bir dikkatle eğilmeksizin yeni teknolojilerin kullanılması, yeni mekanik ve fiziko-kimyasal süreçlerden yaygın olarak yararlanılması, bir çok kapitalist ülkede mesleki hastalıkların artışının nedenidir. Kimya sanayiinin yoğun gelişimi, önceden az bilinen ya da hiç bilinmeyen maddelerin imalatındaki ani artış, çalışanların sağlığı üzerinde etkide bulunmaktadır. Tekeller, yeni maddelerin imalata sokulması sürelerini azaltmaya, rakipleriyle mücadelelerinde zaman kazanmaya gayret etmektedirler. İşte bu nedenle, işletmeler, zehirliliği, laboratuarda önceden gerçekleştirilmiş bir analiz sonucu değil, fakat mesleki hastalık olaylarının artışından elde edilen verilere göre saptanan kimyasal bileşimleri kullanmaktadırlar. Kuvartz tozunun meydana getirdiği silikoz, bütün biçimleriyle, madenciler için bir büyük trajedidir. A.B.D.'nde küçültülmüş bile olsa resmi verilere göre, her on madenciden birinin «kara ciğerler» denilen bir hastalığa yakalandığı ortaya çıkmaktadır (4). F.A.C.'de 1970'de yaklaşık olarak 80.000 silikozlu sayılmıştı. Atölyelerdeki gürültü (ses) zararları, çalışanların sağlığı için kesintisiz ve artan bir tehdittir. Bu tehlikeye sürekli olarak maruz kalan çalışanların sayısı üzerinde kesin bilgilere sahip olunmamakla beraber, bazı anketler bunun hakkında kısa bir bilgi vermektedir. Örneğin 1972'de F.A.C.'de 210 büyük işletmede gerçekleştirilen bu anketlerden biri, 146 işletmenin 16.000'den fazla işçisinin, sarılık tehlikesi yaratan bir sayıda desibele hergün maruz kaldıklarını saptamıştır. (5). Sendikalara göre A.B.D.'nde sadece 1.967 yılında yaklaşık olarak 4.5 milyon işçi mesleki çalışmaları boyunca yakalandıkları sarılık hastalığı nedeniyle tazminat almaya hak kazanmışlardır (6). New York Times'a ve en büyük Amerikan sendikal birliğinin organı olan The American Federationist'e göre, 60 yıllarının sonlarında, yaklaşık olarak 16 milyon Amerikalı, gürültünün mesleki hastalıkların gerçek bir kaynağı olduğu koşullarda çalışmaktaydılar. (7). Genel hastalıklılık denilen durumun genişliği de halkın nüfus durumunu değerlendirmeyi sağlamaktadır. Bir çok kapitalist ülkede, bu nedenle yitirilen toplam işgünü sayısı, işsizlik nedeniyle yitirilen günlerden fazladır. A.B.D.'nde 1965 yılında, karakteri ne olursa olsun çeşitli hastalıklar nedeniyle sanayide çalışanların % 12,37'sı çalışamamış ve bu gösterge 70 yıllarının başlangıcında % 17'ye ulaşmıştır. Tıbbi istatistik verileri, bugün, mesleki çalışmanın karakteriyle çalışanın sağlık durumu arasında varolan ilişkiyi açığa çıkarmaktadır. Bu, kapitalist işletmelerde işçilerin ve memurların çalışmalarının yoğunluğunun artışının doğrudan sonucu olan sinirsel, psişik ve kalp ve damar hastalıklarının sayımında açıkça belirmektedir. Çalışma ritimleri, çalışmanın tek-düzeliği, bazı modern teknikler nedeniyle artan sinirsel gerilim sağlığı ciddi olarak tehdit etmektedir. Kalp hastalıklarının sayısı düzenli bir artış eğilimini ortaya çıkarmaktadır. Bu son onyıllarda, sinirsel ve psişik hastalıkların sayısı, kapitalist dünyada aniden artmıştır. F.A.C., Japonya, ve A.B.D. gibi ülkelerde, bu hastalıkların genişleme ritimlerinin demografik artışı aştığına dikkati çekmek gerekir. Örneğin 1955 yılında A.B.D.'nde 10.000 kişide 1.032 psişik hasta sayılırken, bu sayı daha 1969'da 1.828 olmuş olup, bu da % 777'den fazla bir artışı gösterir (8). 1967'de F.A.C.'de, 187.900 sinirsel ve psişik hastalık olayı sayılırken bu sayı 1970'de 260.400'ü geçmiştir. Yaralanmalar, genel ve mesleki hastalıklılık milyonlarca insanı iş görerneme durumuna mahkum etmektedir. Fransa'da bu nedenle her yıl, otomobil sanayiinde bütün çalışanlarınkinin toplamına eşit sayıda işgünü yitirilmektedir. Büyük Britanya'da, resmi istatistiklere göre, sadece iş kazaları nedeniyle, 23 milyon iş günü toplam çalışma zamanından çıkarmak gerekmektedir. A.B.D.'nde aynı nedenle kayıplar, yılda yaklaşık olarak bir milyon işçinin iş gününe eşittir. Kapitalizm, çalışanların sağlığını gaddarca kemirmekle beraber, aynı zamanda çalışma kapasitesinin yeniden kazanılması için gerekli koşullar da yaratmamaktadır. Özel doktorlarda tıbbi bakımların fiyatı yıldan yıla artmaktadır. A.B.D.'de tıbbi bakım masrafları hayat pahalılığından daha hızlı artmaktadır, savaştan sonra hayat pahalılığının yıllık ortalama artış göstergesi % 2,6 iken, tıbbi hizmetlerde fiyat artış göstergesi % 3,9 olmuştur. A.B.D.'de tıbbi bakımlar için sarfedilen harcamalar bir işçi ücretinin % 10 ila 12'sini oluşturmaktadır. Bir günlük hastane fiyatı 1960 ve 1971 yılları arasında hemen hemen üç misli artmıştır. (56 dolardan 144 dolara çıkmıştır). Bu dönemdeki A.B.D. Başkanı L. Johnson'a göre hastane günlük fiyatları «çok ılımlı» olan A.B.D.'de bu fiyatlar 1975'te, 1969'a göre % 250 artabilecektir, ki bu, hayat pahaIılığınan artışına göre on misli daha fazla bir artıştır (9). The American Federationist dergisi şöyle yazmaktaydı: «Ülkemizdeki tıbbi bakımların fiyatı öylesinedir ki, ihtiyacı olan her 10 kişiden 9'u, ailesine ağır bir zarar vermeksizin bunu yerine getiremez» (10). Tıbbi alanda enflasyonist süreçlerin gelişmesi, belli başlı olarak, bunu en karlı sektörlerinden biri yapan büyük burjuvazinin politikasına bağlıdır. Bu durum, farklı halk tabakalarının sağlık durumunu, doğrudan doğruya gelirlerinin işlevine bağlamaktadır; gelir ne kadar az olursa insanlar o kadar hasta olmakta, tersi de aynı şekilde geçerli olmaktadır. Aşağıdaki rakkamlar, bunun A.B.D.'deki kanıtını göstermektedir. Çalışanlar için ehliyeti tıbbi yardım problemi, doktorların noksanlığı nedeniyle kapitalist ülkelerde daha da ağırlaşmaktadır. 60 yıllarının sonlarına doğru ve 70 yıllarının başlangıcında, Japonya'da 10.000 kişiye yaklaşık olarak 14,5, Britanya'da 15, İtalya'da 17,9, Fransa'da 17,5, A.B.D.'de 19,2 ve F.A.C.'de 20,7 doktor düşmekteydi. Tıbbi personel noksanlığı sanayi işletmelerinde kendini daha da ciddi olarak duyurmaktadır. Örneğin F.A.C.'de, bu son yıllarda kabul edilen fabrikalarda doktor bulundurma yasasına rağmen, sanayi işletmelerinin sadece % 0,1 'inin kendi tıbbi servisi bulunmaktadır. Kapitalistler, çalışma koşullarını iyileştirmek için gerekli tedbirleri almamaktadırlar, çünkü bu alanda devlet kontrolü son derece yetersiz kalmaktadır. Örneğin 1971'de, Büyük Britanya'da 1,3 milyon kişi için ancak 1000 iş güvenliği müfettişi bulunmaktaydı, ve bu rakkam A.B.D.'de çok daha azdı. A.B.D.'de su ve ormanları koruma müfettişlerinin sayısının sanayideki iş güvenliği müfettişlerinin sayısından fazla olması anlamlıdır. F.A.C.'de, resmi verilere göre, yaklaşık olarak 8000 sanayi teknik ve sağlık müfettişi eksiktir.

Dipnot / Footnote

  • (1) AFL. CIO News, 24.2.1968, sh. 5. (2) Manpower Report of the President. 1970. s. 12. (3) Unsere Zeit. 16 Mart 1973. s. 9. (4) The New York Times, 16 Şubat 1968, s. 10. (5) Dic Wahrheit, 25 Ocak 1973, s. 5. (6) The American Federationist, Mayıs 1967, s. 20. (7) The New York Times, 16 Şubat 1969, s. 3, The American Federationist, Mayıs 1967, s. 20. (8) Statistical Abstract of the U.S.A., 1972, s. 76. (9) A.F.L. C.I.O. News, 9 Mart 1968, s. 4. (10) The American Federationist, Nisan 1970, s. 20.

Tablo Başlıkları / Table Heads

  • EN BÜYÜK KAPİTALİST ÜLKELERDE İŞ KAZALARININ SAYISI (Binde olarak) (1) Yirmidört saatten fazla bir çalışma yeteneksizliği yaratan iş kazalarından başkaları dikkate alınmamıştır. (2) Üç günden fazla bir çalışma yeteneksizliğine yol açan kazalar sayılmaktadır. F.A.C., Fransa ve İtalya ile ilgili olan tablodaki veriler tarımı kapsamamaktadır. Büyük Britanya için dönüştürme, inşaat, liman ve dok sanayilerinden başkası hesaba katılmamıştır. A.B.D. için mesleki hastalıklar da iş kazalarının içine dahil edilmektedir. KAYNAK: Belirtilen yılların ulusal istatistik yıllıkları ve periyodik yayınlar. EN BÜYÜK KAPİTALİST ÜLKELERDE YILLIK OLARAK KAYDEDİLEN MESLEKİ HASTALIK OLAYLARI SAYISI (Bin olarak) KAYNAK : Belirtilen yılların ulusal istatistik yıllıkları ve periyodik yayınlar. FARKLI AİLESEL GELİR DÜZEYLERİNE GÖRE ÇALIŞILMIYAN İŞGÜNÜ SAYISI KAYNAK: «Health Services Reports», Kasım 1972, S. 185.