Yazar
Ankara Tabip Odası Ana-Çocuk Sağlığı Bürosu


Metin / Text
  • Türkiye'de kimsesiz çocuklar sorunu toplumsal bir olaydır. Hekimlik mesleği insanların sağlıklı ve insanca yaşamalarını amaç edindiğinden bu soruna eğilmek, yasal ve toplumsal boyutları ile ortaya koymak ve bu koşullar içinde neler yapılabileceğini araştırmak gereklidir. Bunun için de sorunu yaratan nedenler, konuyla ilgili devlet kurumlarının bakış açıları ve getirmek istedikleri çözümler bilinmelidir. Ancak konuyla ilgili yeterli araştırma ve istatistiklerin olmaması veya var olan bilgilerin de yetkililer tarafından dahi nerede olduklarının bilinmemesi nedeniyle çok sağlıklı bir çalışma yapıldığı söylenemez. Bilgilerin bir kısmı yurt müdürlerinden alınmıştır. Bu nedenlerle çalışmanın amacına tam olarak ulaştığı söylenemezse de ilgili devlet kurumlarının tutumunu belirlemesi açısından yararlı olduğu muhakkaktır. Bugün Türkiye'de yeterli ve güvenilir bir araştırma olmamasına rağmen 6972 sayılı Korunmaya Muhtaç Çocuklar hakkındaki yasa içine giren 0-19 yaş grubundan 1,250.000 çocuk vardır. (1) Yetimhanelerle ilgili ilk yasa önerisini Meclise getiren Prof. Dr. Nuri Ecevit'tir. Prof. Ecevit, 1944 yılında 5438 sayılı yasa önerisini Meclise vermiş, 1-946'da bu öneri Prof. Şemsettin Günalp kabinesi tarafından kabul edilmiştir. 1948 yılında yetiştirme yurtları açılmış ve Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Belediyeler ve özel idarelere bağlı olarak hizmete girmiştir. İlk olarak Çayırhan ve Zilkaya Yetiştirme Yurdu açılmış ve daha sonra diğer illerde de 1953'e kadar yeni yurtlar açılmaya devam etmiştir. 1957 yılında ise 6972 sayılı yasa yürürlüğe girmiştir. 6972 sayılı korunmaya muhtaç çocuklar hakkındaki kanunun 1. maddesine göre «Korunmaya muhtaç çocuklar» beden, ruh ve ahlak gelişmeleri tehlikede olup: a) Anne ve babasız b) Anne ve babasıbelli olmayan c) Anne ve babası tarafından terkedilen d) Anne ve babası tarafından ihmal edilip fuhuşa, dilenciliğe, alkollü içkileri veya uyuşturu maddeleri kullanmaya veya serseriliğe sürüklenmek tehlikesine maruz bulunan çocuklar olarak belirlenmiştir. Türkiye'nin bugünkü gerçekleri açısından yasanın belirlediği korunmaya muhtaç çocuk olma koşulu yetersizdir. Çünkü şehirde; fabrikalarda, devlet dairelerinde, kırsal kesimde; sürekli tarlada çalışan anne babaların çocukları da bütün gün ilgi ve bakımdan yoksun olduğu için yukardaki tehlikelerin tümüne maruz kalmaktadırlar. Durum böyle iken devlet, bu yasa kapsamına giren çocukların bile ancak % 1.6'sına bakabilmektedir. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının istatistiklerine göre:(2) Bu istatistikler de yasanın hemen hiçbir işlerliliğinin olmadığını göstermektedir. Devlet kurumları bu çocuklara çeşitli yollarla kendilerine getirildikleri zaman bakmaktadırlar. Yoksa devletin özel olarak bu çocukları bulmak ve zamanında yasada belirtilen tehlikelerden korumak gibi bir işlevi yoktur. Bunun en belirgin göstergesi köprü altlarındaki, parklardaki çocuklar, dilenen çocuklardır. Bu çocuklar ilgiili kurumlara müracaat etseler de çok büyük bir olasılıkla yer bulamayıp geri çevrilmektedirler. Tablo II Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı yetiştirme yurtlarına girmek için sıra bekleyen çocuk sayılarını göstermektedir. Yetiştirme yurtlarının yetersizliğinin en önemli nedeni ekonomik sorunlardır. 6972 sayılı yasaya göre Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı kimsesiz çocuklara bakmayı üstlenir ve Sağlık Bakanlığı 0-6 yaş, Milli Eğitim Bakanlığı ise 7-18 yaş grubundaki çocuklar için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Ayrıca korunmaya muhtaç çocuklar için gerekli giderler koruma birlikleri bütçesinden tahsis edilen para ile karşılanmaktadır. 6972 sayılı kanunun amir hükümleri gereğince koruma birliklerinin 3 ana kaynağı vardır (3) : 1. İl özel idare bütçelerinden ayrılan hisseler 2. Belediye bütçelerinden 3. Devlet bütçesinden (Adı geçen iki Bakanlık) ayrılan sosyal transferler. Özel idare ve belediyeler her yıl bütçelerine bir önceki yıl gelirinin en az % 1'i oranında ödenek koyup, bütçenin onayından itibaren en geç 3 ay içinde birliklere ödemek zorundadır. Ayrıca Çocuk Esirgeme Kurumunun da bu konuda birtakım yardımları vardır. İki Bakanlığın yaptığı yardım yıllara göre şöyledir: % 1'lik yardım çok düşük bir yardımdır; ancak ilgili kuruluşlar bazan bu parayı dahi ödeyememektedirler. Böylelikle bazan verilen para personel maaşlarını bile karşılamamaktadır. Yurtlarda yaşayan çocukların aç kalmaması ancak yurt müdürlerinin kişisel gayretine ve bazı kuruluşların yardımlarına bağlı kalmaktadır. Bu kuruluşlar arasında Çocuk Sevenler Derneği, Rotary Kulüp, Türk-Japon Derneği gibileri sayılabilir. Kimsesiz çocuklar sorunu toplumsal bir olay olmasına rağmen toplumumuz bu olayı böyle kabullenmeyerek yasalarımızdaki birtakım yükümlülükler işlerlik kazanmamıştır.Bu yükümlülüklere işlerlik kazandıracak dernekler, kuruluşlar çok azdır, olanlar da baskı aracı olamayacak kadar yetersizdir. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'ndan alınan bilgilere göre bu bakanlığa bağlı 0-6 yaş grubu, 150 kişilik bir çocuk bakım yurdunun kadrosu şöyledir: 1 Müdür 1 Müdür Yardımcısı 1 Çocuk hastalıkları uzmanı 2 Diyet uzmanı 3 Hemşire 9 Yüksek öğrenimli kız eğitimci 2 Öğretmen 48 Çocuk bakıcısı 4 Sosyal hizmet uzmanı 3 Psikolog Ayrıca 58 tane de idari ve teknik personel vardır (4). Türkiye'deki çocuk bakım evlerinde bu kadrolar genellikle eksiktir. Çocuk bakımevlerinde bir doktor kadrosu vardır. Fakat bu doktor yarım gün çalışır. Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı Etimesgut Yetiştirme Yurdunda doktor kadrosu bile yoktur. Oysa Yetiştirme Yurdu Iç Yönetmeliği'ne göre doktor, yurdun sağlık durumundan birinci derecede sorumludur ve bu sıfatla gerekli tedbirleri almak durumundadır, yönetmelikte doktorun görev ve yetkileri ile ilgili olarak 11 madde vardır. Ayrıca yine yönetmeliğe göre doktora yardımcı olmak üzere hemşire ve hastabakıcı kadrosu bulunmalıdır. Etimesgut Yetiştirme Yurdu'nda bu kadrolar da boştur. Bu durum insanların en temel gereksinimleri olan sağlık hizmetlerinden kimsesiz çocukların ne denli yoksun olduklarını göstermektedir. Kimsesiz çocukların adı geçen kurumlarda her türlü gereksinimlerinin karşılandığı varsayılsa dahi aile yanındaki çocuklara göre hemen her konuda geride kaldıkları, derslerinde başarısız, inatçı, saldırgan, ilgisiz, disipline uymayan çocuklar oldukları gerek ülkemizde gerekse dış ülkelerde yapılan pekçok araştırma sonucunda kanıtlanmıştır. Yuva çocuklarının en büyük eksiği anne veya sürekli bakımın olmayışı ile beraber sevgi yoksunluğudur. Yine çeşitli araştırmalara göre çocukta anne yoksuniuğu ne kadar erken başlarsa patoloji de o ölçüde ağır olmaktadır. Yani doğumdan kısa bir süre sonra yuvaya gelen bir çocukla birkaç yıl anneli büyüdükten sonra yuvaya gelen çocuk arasında çok önemli fark vardır. Anneli büyüyüp gelen çocuklar boy, kilo yönünden daha gelişmiş ve genel olarak daha sağlıklı olmaktadırlar. Bu durum ruhsal açıdan da aynı şekilde kendini göstermektedir. Yuva çocukları arasında davranış bozukluğu gösteren ve göstermeyen 2 grup incelenmiş, birincilerin ilk 12 ay içinde annesiz kaldıkları, ikincilerin ise iki yaşına kadar anneli büyüdükleri ve sonra yuvaya verildikleri görülmüştür. Bütün bunlar çocuğun gelişimi için anne faktörünün önemini ve çocuğun ne kadar annesinden geç ayrılırsa o kadar sağlıklı büyüdüğünü göstermektedir. Çocuk yuvalarındaki sürekli bakıcılar da anne görevini görebilir. Çocuk için önemli olan, ona sevgi gösteren, güven duygusu veren, dış dünya ile ilişkisini sağlayan sürekli aynı bir kişinin bulunmasıdır. Bunları sağlayabilen herhangi bir kişi de anne yerine geçerek çocuğun sağlıklı bir şekilde gelişme göstermesine yol açabilir. Ancak pratikte bunun sağlanması mümkün olmadığından, yani çocuğa özel ilgi, uyarılma ve sevgi verilemediğinden çocuklar bundan yoksun olarak büyümekte ve bugün hiçbir yuva en yetersiz ebeveynin bile yerini dolduramamaktadır. Çünkü yetiştirme yurtları ve çocuk bakımevlerinde görevli bu bakıcılar pedagoji bilgisi olmayan, görevlerinin gereğini bilmeyen, eğitimden yoksun çoğu ilkokul mezunu kişilerden oluşmaktadır ve üstelik sayıları da azdır. Böylelikle çocuklara önemli bir yararları olmamaktadır. Etimesgut Yetiştirme Yurdu'nda 1974 yılında 70 çocuk üzerinde muhtelif semptomlar bakımından yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre: 12 yaş grubunda 6 çocuk % 8.6 13 yaş grubunda 12 çocuk % 17.1 14 yaş grubunda 24 çocuk % 34.3 15 yaş grubunda 28 çocuk % 40 Bu çocuklarda yapılan taramaya göre: 1 semptom veren 5 çocuk % 7.14 2 semptom veren 13 çocuk % 18.71 3 semptom veren 4 çocuk % 5.71 4 semptom veren 13 çocuk % 18.71 5 semptom veren 10 çocuk % 14.28 6 semptom veren 5 çocuk % 7.14 7 semptom veren 2 çocuk % 2.85 8 semptom veren 2 çocuk % 2.85 9 semptom veren 4 çocuk % 5.71 10 semptom veren 1 çocuk % 1.42 11 semptom yeren 2 çocuk % 2.85 12 semptom veren 1 çocuk % 1.42 13 semptom veren 1 çocuk % 1.42 16 semptom veren 2 çocuk % 2.85 Hiç semptom vermeyen çocuk sayısı ise 5'dir. Değerlendirmeye konu teşkil eden semptomlardan nörotik belirti olarak kekemelik, enüresis, tikler, uyurgezerlik, pısırıklık, sıkılganlık, hipoaktiflik, tırnak yeme, parmak emme gibi belirtiler ile; davranış bozukluğu olarak da geçimsizlik ve kavgacılık, isyankarlık ve itaatsizlik, hırsızlık, okuldan kaçma gibi belirtiler ve sekonder belirtiler olarak da korku ve Pica görülmektedir. Yukardaki araştırma sonuçlarına göre hiç semptom vermeyen çocuk sayısı yalnızca 5'dir. Yani 70 çocuk arasında sağlıklı denebilecek 5 çocuk bulunmaktadır (5). Ancak bu araştırmayı daha doğru olarak değerlendirebilmek için aynı semptomların yuva dışında yaşayan çocuklarda da saptanması gerekmektedir. Yuva çocuklarının eğitimi de ayrıca bir sorundur. Türkiye'deki tüm yurtlarda nasıl bir eğitim uygulandığı saptanamamakla beraber Etimesgut Yetiştirme Yurdu Müdüründen edinilen bilgilere göre yurtta esas itibariyle grup çalışmaları yapılmaktadır. Bunlar; etüd çalışmaları ve spor, müzik, gazetecilik ve haberleşme konularını içeren sosyal çalışmalar olmak üzere iki ana gruptur. Tatil olarak ise yaz mevsiminde Kızılay ve Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın kamplarından 15-20 gün yararlanma olanağı vardır. (6) Etimesgut Yurdu'ndaki çocuklara aylık gereksinimleri için ödenen harçlıklar şöyledir: Üniversiteye gidenlere ayda 150 TL, Liseye gidenlere ayda 100 TL, Ortaokula gidenlere ayda 50 TL. Türkiye'nin bugünkü koşullarında bu rakamlarla sinema, tiyatro gibi en ucuz sosyal uğraşların bedelini ödemek dahi mümkün olamayacağından bu sorun da çocukların giderek çeşitli sosyal ilişkilerden yoksun kalıp içine kapanmalarına ve çevre ile uyumun giderek daha zorlaşmasına yol açmaktadır. SONUÇ VE ÖNERİLER: Kimsesiz çocuklar sorununa çözümler iki bölüm olarak incelenmelidir. Türkiye'nin bugünkü düzeni ve şartları içinde alınabilecek tedbirler ve sorunun ana kaynağı olan sistemin irdelenmesi. Bugün Türkiye'de 1.250.000 kimsesiz çocuk vardır. Devlet bunların sadece % 1.6'sına bakabilmekte ve bakılma şansını kazanan çocuklar da başlıca ruhsal, ekonomik ve bedensel olmak üzere çeşitli sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu düzen ve şartlar içinde daha çok çocuğa daha iyi koşullarda bakabilmek için şu tedbirler yararlı olabilir: 1. Çocuk bakımevleri ve yetiştirme yurtlarının sayıca arttırılması, 2. 6972 sayılı yasa kapsamına daha önce sözü edilen anne ve babası çalışan çocukların da dahil edilmesi ve devletin bu çocukların eğitimini üstlenmesi, 3. Her yuva ve yurtta mutlaka enaz 1 psikolog, sosyolog ve doktorun tam gün çalışması ve çocuk bakıcılarının sayılarının arttırılması, 4. Bu kurumlarda görevli tüm personelin bu görevi layıkıyla yürütebilecek şekilde eğitilmesi ve bu personeli yetiştirecek meslek okullarının açılması, 5. Çocuğu eğitilmesi ve yetiştirilmesi yönünde büyük yararları olan «Koruyucu Aile» sisteminin yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi, 6. Yuva ve yurtlarda grupların oluşturulması ve bunların aileye benzetilerek çalıştırılması, 7. Devletin genel bütçesinden ayrılan sosyal transferlerin arttırılması. Kimsesiz çocuklar sorunu esas itibariyle ebeveynlerle ilgili sorunlardan yani toplumsal sorunlardan kaynaklanır. Bunların en önemlileri işsizlik, yoksulluk, bir ölçüde bunlara bağlı köyden kente aşırı göç ve çarpık kentleşme ile beraber yurt dışına göçler, kültür etkileşimi ve toplumun büyük kısmı için söz konusu olan sosyal güvenceden yoksunluktur. Tüm bunlar da Türkiye'nin bugünkü düzeninin, yani emperyalizme bağımlı tekelci kapitalizmin yarattığı sorunlardır. Düzenden kaynaklanan sorunların tek ve gerçek çözümü de düzenin değiştirilmesi olmak gerekir. Gerçekten de yukarda sayılan tedbirler bütünüyle alınsa dahi sorunun ana nedenlerini çözemediğinden yetersiz kalacak ve sorun giderek ağırlaşacaktır. Türkiye'de geri kalmışlığın ve emperyalizme bağımlılığın neticesinde giderek artan bir işsizlik ortaya çıkmakta, böylelikle sayıları 2 milyona varan işçi ve ailesi yurt dışında çalışma durumunda kalmaktadır. Köylerden kentlere özellikle topraksızlık ve yoksulluk nedeniyle göç hızlanmakta, bu kitle her bakımdan kötü kentleşmekte ve böylelikle bir sürü sorunu da beraberinde getirmektedir. Ayrıca üretken durumda olmayan işsizlerin yanısıra muhtelif kurumlarda çalışanların dahi tam anlamıyla sosyal güvenceleri mevcut değildir. Yani toplumun büyük bir bölümü bu haktan mahrum olarak yaşamaktadır. Bütün bunların en önemli kanıtlarından biri de toplumdaki belirli zümrelerden köken alan pek az kimsesiz çocuğun olması, buna karşın genellikle yoksul halk kitlelerinden köken almalarıdır. Gerçekten de sorunun esas çözümü ancak bu düzenin değişmesi, yerine insanların insan gibi yaşadıkları, ezilme ve sömürülmenin olmadığı herhangi bir ayrım olmadan toplumdaki bütün insanların sosyal hak ve güvencelerden eşit miktarda yararlandığı yepyeni bir düzenin kurulmasıyla sağlanacaktır.

Tablo Başlıkları / Table Heads

  • Tablo I : Yıllara göre 0-6 yaş grubu çocuk bakım yurtları ve bakılan çocuk sayısı Tablo II : Yıllara göre 7-18 yaş grubu yetiştirme yurdu ve bakılan çocuk sayısı Tablo III : İki Bakanlığın yaptığı yardım (yıllara göre)

Kaynaklar / References

  • (1) Devlet Planlama Teşkilatı Özel İhtisas Komisyonu Sosyal Güvenlik Raporu . (2) A.g.e. (3) A.g.e. (4) Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı istatistiklerinden. (5) Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Toplum Hekimliği Enstitüsü istatistiklerinden. (6) Etimesgut Yetiştirme Yurdu Müdürü Dursun Akçay’dan.