Yazar
Süreyya ÜLKER
Stj. Dr.

Metin / Text
  • Geçtiğimiz aylarda Türk Dil Kurumu'nun iki bilimsel alandaki çalışmaları ilk ürünlerini vermiştir. Hekimlik Terimlerini Türkçeleştirme Yarkurulu'nun yıllarca süren çalışmaları sonucu Hekimlik Terimleri Kılavuzu'nun I. bölümü ortaya çıkarılmıştır. Kısa bir süre sonra da Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun Fiziksel Kimya Terimleri Sözlüğü çıkmıştır. Her ikisi de kutlanacak gelişmelerdir. Bilimsel terimlendirmenin Türkçeleşmesine karşı çıkanların pek çoğu özellikle dirgerlikte (tıp) uluslararası bir terimlendirmenin varlığından söz etmekteler. Örnek olarak da İngilizce ve Fransızcayı göstermekte, Almancayıysa gösterememektedlrler. Latinceyle arasındaki ilişki eski Uygur Türkçesiyle bizim Türkçemiz gibi olan Fransızcadaki terimlerin Latinceye uyması doğaldır. İngilizceyse y.y. lar süren Fransız egemenliği döneminde Latincenin büyük ölçüde etkisinde kalıp, Germen kökeninden sapmış bir dildir. Dolayısıyla onun da Latinceye uyması doğaldır. Latinceden kökten ayrı bir dil olan Almancadaysa terimlendirmenin bu sözde uluslararası dile uymadığı görülür. Prof. Dr. Sinanoğlu sözlüğünde terimlerin Japoncadaki karşılıklarını vererek bu kuramı bir kez daha çürütmüştür. Bundan 50 yıl önce okullarımızda, uluslararası olduğu öne sürülen, bu terimlerin Osmanlıcası öğretilmekteydi. Dirgerlik terimleri üzerinde Cumhuriyet döneminde ilk büyük çalışmayı Dr. Şefik İbrahim İşçil ve Ali Ulvi Elöve yapmışlardır. Yıllarca süren bir çalışmadan sonra «Türkçe Hekimlik Terimleri Üzerine Bir Deneme» adlı yapıtlarında açıklamalı olarak oniki bini aşkın terime Türkçe öneriler getirmişlerdir. Aynı yıllarda Dr. Saim Ali Dilemre'nin «Hekimlik Dili Terimleri» adlı yapıtı çıkmıştır. Ayrıca gerek yazdığı kitaplarla gerek sözlükleriyle Ord. Prof. Dr. Zeki Zeren dilgibilim (anatomi) dilimizin babalığını yapmıştır. Kılavuzun önsözünde heı dirgerin ve dilseverin yarkurulun doğal üyesi olduğunun belirtilmesi saygıdeğer bir büyüklük örneğidir. Önerilerin eleştiriye açık tutulması en doğruların bulunması açısından çok önemlidir. Yarkurulun bu açık yürekliliğinden güç alarak öneriler üzerindeki düşüncelerimi yazma yoluna gittim. Söz konusu önerilerin eleştirilmesi hiç kimsece kılavuzun ve yıllarca tüketilen emeklerin üzerine düşen bir gölge sayılmamalıdır. Ayrıca Kimya Sözlüğünde geçen ve dirgerlikle ilgisi bulunan terimler üzerinde de durdum ve bunu çalışmamın sonuna ekledim. Terimler kesin biçimini almadan ne denli tartışılsa yeridir. Benim de önerilerim üzerinde en ufak bir kuşkusu bulunanların eleştirilerini bekler şimdiden sağol derim. Sözlerime son verirken acısı yüreklerimizden daha silinmemiş olan Ozan Dr. Ceyhun Atuf Kansu'yu yarlıgamayla anar, Hekimlik Terimlerini Türkçeleştirme Yarkurulunun tüm üyelerini ve Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nu yürekten kutlarım. ABAKTERİELL: Bu terime yapılan öneri ARINIK'tır. Söz konusu terim bir ortamın baktrilerden arınık olduğunu göstermektedir. Oysa arınık sözcüğü tek başına bu anlamı vermemektedir. Bir ortam tozdan arınık olabilir ancak buna karşın bakterilerden arınık olmayabilir. Dolayısıyla Türkçede bakterisiz anlamına gelen bir terimi kullanmak daha doğru olur kanısındayım. Bunun için da bakteriye önerilen Türkçe karşılığı tüm mikroorganizmaları bir bütün olarak ele alıp eleştirme gereğini duyuyorum. Kılavuzda mikroorganizma, mikrop ve virüse karşılık önerilmemiştir. Mikroorganizmanın karşılığının UFAKÖRGENLİK olmasını öneriyorum. Türkçe Sözlükte örgenlik sözcüğü organizmanın Türkçesi olarak gösterilmiştir. Mikrop ve virüse sırasıyla İşçil-Elöve'nin önerileri olan TİNCİK ve SIVAŞKI denmesi yerinde olur kanısındayım. Bakteriye karşılık olarak kılavuzda İşçil-EIöve'nin önerilerinden ÇOMAKCAN verilmiştir. Bu terim hem uzundur hem de sonundaki «can» sözcüğü Farsçadır. Oysa İşçil-Elöve aynı kavrama karşılık olarak daha kısa ve kullanışlı ÇÖPÜK sözcüğünü de önermişlerdir. Daha uygun olduğu kanısındayım. Bu anlayış içerisinde abakteriyele ÇÖPÜKSÜZ demek gerekecektir. ABCES: Bu terime karşılık olarak önerilen İRİNŞİŞ sözcüğünü eleştirirken akne ve püstüle karşılık önerilen SİVİLCE ve ÇIBAN sözcüklerini bir arada ele almak gerekecektir. Gerek Türkçe Sözlükte gerekse İşçil-Elöve'de apsenin karşılığı olarak ÇIBAN verilmiştir. Oky. Sözlüğünde sivilcenin PÜSTÜL anlamına geldiği belirtilmiştir. Gerek İşçil-Elöve, gerekse Dilemre aknenin karşılığını ERGENLİK (sivilcesi) olarak vermişlerdir. En doğru adlandırmanın da böyle olduğu kanısındayım. ACETABULUM: Gösterilen karşılık olan HOKKA ÇUKUR Zeren'in kullanmış olduğu bir terimdir. Hokka Arapçadır. Söz konusu çukurun biçimini ve başka dilgibilimsel oluşumlara göre büyüklüğünü göz önünde bulundurarak KÜP ÇUKUR denmesini öneriyorum. ACOROMATINE: Öneilen karşılık ÖNKSÜZ YAPI'dır. Söz konusu öneriyi eleştirirken akromatinin karşıtı olan kromatine karşılık önerilen ÖNK YAPI'yı da bir arada ele almak istiyorum. Akromatinin karşılığı Oky. Sözlüğünde RENKSEMEZ ÇEKİRDEK ÖZÜ olarak verilmiştir. Gerçekten de Latincedeki «in» sontakısı yapıdan çok öğe (substans) anlamını taşımaktadır. Öğe anlamına geldikte İşçil-Elöve bu takınırı yerine çoğu kez «öz» sözcüğünü kullanmaktadırlar. Buna göre akromatine ÖNKSÜZÖZ denmesinin daha doğru olacağı kanısındayım. Kromatinin bir eşanlamlısı KROMOPLAZMA'dır. Plazma öğeden daha dar kapsamlı bir terimdir. Dolayısyla adlandrmaya buradan gitmek daha doğru bir sonuç verir kanısındayım. Kılavuzda kan plazmasına karşılık olarak KANSU verilmiştir. Kemal Demiray'ın «Batı Dilleri Sözcüklerine Karşılıklar Kılavuzu»ndaysa KAN SIVISI derimiştir. Bu ikincisinin daha doğru olduğu inacındayım. Çünkü su duru bir sıvıdır. Oysa plazma duru değildir. İçindeki öğelerin çökmesiyle arta kalan duru sıvıya KAN SERUMU denir. Serum Latincede YAYIK AYRANI anlamına gelmektedir. Bu durumda buna da KAN AYRANI demek gerekir. Göze plazmasına da bu anlayış içerisinde GÖZE SIVISI demek gerekir. Bunun dışındaki yerlerde plazma terimi yapıcı oluşturucu niteliği ağır basan ve yine çoğu kez sıvı olan bir öğeyi tanımlamaktadır. İşçil-Elöve buna SUYAŞ demiştir. Buna göre kromoplazmaya ÖNKSERSUYAŞ demek gerekir. ACINIFORM: KESECİKSİ karşılığı gösterilmiştir. Kese Farsçadır. Gerek burada gerekse kılavuzun başka yerlerinde bu sözcüğün kullanıldığı terimleri bu yad sözcük olmaksızın da karşılama olanağı vardır. Asinusa İşçil-Elöve YUVACIK demiştir. Buna göre asiniform YUVACIKSI olacaktır. ADENOlD: Karşılık olarak BEZEL demniştir. Bezel sözcüğü beze ilişkin anlamına gelir. GLANDULER sözcüğünün Türkçe karşılığıdır. Oysa adenoid beze, benzer yapıları, özellikle yutak çağlacığını (tonsilla faringeya) simgelemektedir. Zaten Latince'deki «oid » sontakısının Türkçedeki karşılığı genellikle «sı, si» sontakısı olmaktadır. Buna göre adenoidin karşılığının BEZEMSİ olması gerekir. ADNEXA: Karşılık olarak EKLER sözcüğü verilmiştir. Bunu eleştirirken gerçekte aynı anlamı taşıyan ancak kullanımda daha özgül anlamlar yüklenmiş terimleri de bir arada ele almak gerekir. Bunlar APPENDAGE ve APPENDIX'tir. Bunlardan apendıç en geniş anlamlısıdır. Kılavuzda yer verilmemiştir. Herhangi bir yerdeki ek oluşumları tanımlamaktadır. Bu deride de olabilir, gözde de olabilir. Zeren'in kitaplarında buna EKLENİK denmektedir. Apendiksse daha çok apendiks vermiformisin kısaltılmışı olarak kullanılmaktadır. Kılavuzda buna karşılık olarak EKBAĞIRSAK öne sürülmüştür. Zeren'in kitaplarındaysa SOLUCANSI UZANTI olarak geçmektedir. Bu, Latince kökeninin en doğru karşılığıdır. Almanlar da aynı anlama gelen WURMFORTSATZ demektedirler. Geçen yıl bu kılavuzun çalışmalarını gözden geçirirken apendiksin kısa kullanımına karşılık olarak TAKI sözcüğünün önerildiğini görmüş ve pek beğenmiştim. Bu da İşçil-Elöve'nin önerileri olan SOLUCANSI TAKI'dan alınmıştır. Pek kullanışlı olacağı kanısındayım. Adneksse daha çok gerek erkekte gerekse kadında ana eşey örgenlerinin eklenikleri anlamında kullanılmaktadır. Kamuda buna TAKIM denmektedir. Ömeğin erkekte başta erbezleri olmak üzere kamış dışında kalan ve onu tümleyen tüm yapılar takımları oluşturur. AEROPHAGIE: Karşılığında önerilen HAVA YUTMA işçil-Elöve'den alınmıştır. Arapça hava sözcüğünün Türkçe karşılığı olan KALIK bugün Anadolu'da yaşamadığı sanılmakla birlikte Caferoğlu'nun Uygur Türkçesi Sözlüğü, Divan-ı Lügat-it-Türk, Nurullah Ataç'ın yapıtları, İşçil-Elöve ve Oky. Sözlüğünde geçmektedir. Sözcüğün kalmak, kalın, kalım gibi kökteşleri bugün yaşamaktadır. Bu bakımdan öne sürülmemesi için hiçbir neden olmadığı kanısındayım. Ayrıca KALIKYUTARCA denerekten kavram bileşik bir sözcükle karşılanabilir. AFEBRİLE: Yaplan öneri ATEŞSİZ'dir. Ateş Farsçadır. İran'da yaşayan Azeriler yüzyıllardır gerek siyasal gerekse ekinçsel yönden Fars etkisinde kalmalarına karşın bu sözcüğün Türkçesi olan odu kullanmaktadırlar. Ayrıca Oky. Sözlüğünde sayrılık odunun Türkçe karşılığı olarak GÖYÜK verilmiştir. Buna göre afebrilin karşılığının GÖYÜKSÜZ olması gerekir. AFFİNİTE: Karşılığında yapılan öneri ÇEKERLİK'tir. Oky. Sözlüğünde karşılığı İLGi, BAĞ olarak, Fiziksel Kimya Terimleri Sözlüğünde İLGİNLİK olarak verilmiştir. İşçil-Elöve'de İLGİ, YAVUKLUK olarak verilmiştir. Kavram bir nesnenin başka bir nesneyi kendisine çekmesini değil, kendisinin o nesneye ilgi duyup bağlanması anlamına geldiğinden en doğru karşılığın İLGİ olduğu kanısındayım. AGENTS ANTİFİBRİNOLYTİQUES: Yapılan öneri PIHTITELİ ERİMESİNİ ÖNLEYİCİLER'dir. Burada eleştirmek istediğim FİBRİN'e karşılık önerilen PIHTITELİ'dir. Fıhtı Farsçadır. Türkçesinin ne olması gerektiğini yeri gelince açıklamaya çalışacağım. Fibrin Latincede TEL anlamına gelen FIBRA sözcüğüyle Türkçede genellikle ÖZ sözcüğüyle karşılanan «IN» sontakısından oluşmuştur. Almanlar da yine tel özü anlamına gelen FASERSTOFF demektedirler. İşçil-Elöve'nin de önerisi TELÖZÜ'dür. Daha doğru olduğu kanısındayım. ALLERGİE: Yapılan öneri DUYARCA'dır. Prof. Dr. S. Payzının «Bağışıklık Bilimi» adlı yapıtında allerji anlamına YADIRCA kullanılmış, ALLERGEN'e YADIRGATKAN, REAGIN'eyse DUYARLATKAN denmiştir. Burada allergene yapılan öneriyse DUYARGAN'dır. Allerji Latincede YAD anlamına gelen ALLOS ve İŞ anlamına gelen ERGON sözcüklerinden oluşmuştur. Ayrıca allerji hangi anlamda kullanılırsa kullanılsın yad bir öğeye ya da kimseye karşı gösterilen bir tepkiyi tanımlar. Oysa duyarca bu anlamı vermekten uzaktır. Ayrıca allergene duyargan deyince reagine uygun bir karşılık kalmamaktadır. Buna göre allerjiye YADIRCA, allergene YADIRGAN, reagine DUYARGAN denmesinden yanayım. Yine çok güzel bir buluş olan duyarca sözcüğü de anlamı kaydırılarak yine bir tür aşırı duygunIuk tepkimesi olan İDİYOSENKRAZİ'nin karşılığı olarak öne sürülebilir. AMASTİE: Yapılan öneri MEME YOKLUĞU'dur. Meme sözcüğüne 16. y.y.dan önceki Türkçe yapıtlarda düşgelinmemektedir. Büyük bir olasılıkla dilimize Farsçadan geçmiştir. Latincesi de MAMMA'dır. Tüm sözlükIerimizde var olan Türkçesiyse EMCEK'tir. Buna göre EMCEK YOKLUĞU demek gerekir. AMBULANCE: Verilen karşılık CANKURTARAN'dır. Canın Farsça olduğunu daha önce belirtmiştim. Bunun yerine DİRİMKURTARAN denebilir. AMELİYAT: Yapılan öneri İŞLEMCE'dir. Ayrıca OPERATION başlığı altında eşanlamlı olan bu kavrama DİRİ AÇIMI denmesi de önerilmiştir. İngilizcede gerek ameliyata gerekse bunu konu edinmiş bir bilim dalı olan cerrahiye SURGERY denmektedir. İşlemce sözcüğü bu iki kavramı kapsayacak nitelikte değildir. İŞLEY sözcüğünün bu işi yüklenabileceği kanısındayım. Gerçekte güzel bir buluş olan işlemce sözcüğününse anlamı kaydırılarak MANEVRA anlamına kullanılabilir. AMYGDALE: Verilen karşılık BADEMCİK'tir. Gerçekte bu terim BADEM anlamına gelmekte ve bademciklerin yanısıra badem biçiminde başka oluşumları da kapsamaktadır. Bunların başında Zeren'in kitaplarında BADEMSİ CİSİM olarak geçen CORPUS AMYGDALOIDEUM gelmektedir. Badem Farsçadır. Bu oluşumlara da biçimlerinin bademi andırmasından dolayı bu ad verilmiştir. Dolayısıyla bademe benzer başka bir Türkçe nesne adı bu sözcük yerine kullanılabilir. Badem denince usumuza hiç kuşkusuz onun ham biçimi olan çağla gelir. Cisim de Türkçe değildir. Bu kılavuzda kimi yerlerde YAPI sözcüğüyle yerinin doldurulmasına çalışılmıştır. Oysa Türkçe Sözlükte cismin Türkçe karşılığının ÖZDEK olduğu açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla corpus amygdaloideuma ÇAĞLAMSI ÖZDEK, bademciğeyse ÇAĞLACIK denebilir. AMYLOİDOSE: Önerilen karşılık AKUNLAŞMA'dır. Terim Latincede nişasta anlamına gelen AMYLUM'dan türemiştir. Farsça nişastanın Türkçe karşılığının UNÖZÜ olduğu Tarama Sözlüğünde belirtilmiştir. AMYLOID UNÖZÜMSÜ anlamına gelmektedir. Gerçekten de söz konusu sayrılıkta görünüşte unözünü andıran ancak yapıca onunla hiçbir ilgisi olmayan bir öğe birikmektedir. Akunlaşma terimi gerçek anlamdan uzak olmasının yanısıra bir tür un olan BEYAZ UN'la karıştırılabilir. Amyloidozise bu anlayış içerisinde UNÖZERÇE denebilir. ANAPHYLAXIE: Önerilen karşılık TEZDUYARCA'dır. Duyarca burada allerji anlamında kullanılmıştır. Yukarıda allerjinin karşılığının yadırca olması gerektiğini açıklamıştım. Ayrıca tez Farsça bir sözcüktür. Burada, oluşan allerjinin birdenbire, gürültülü bir biçimde ortaya çıkışını göz önüne alarak bu tür durumlarda Türkçede çok kullanılan YILDIRIM sözcüğüne başvurarak YILDIRIMYADIRCA demek doğru olur kanısındayım. ANATOMIE: Önerilen karşılık YAPIBİLİM'dir. Anatomi Latincede teşrih sanatı anlamına gelmektedir. Osmanlıcası da TEŞRİH'tir. Teşrihin Türkçesini İşçil-Elöve DİLGİ olarak vermişlerdir. Dilmekten gelmektedir. Geçen yıl bu kılavuzun çalışmalarını gözden geçirirken bir bilim dalı olarak anatomiye DİLGİBİLİM dendiğini görmüş ve pek beğenmiştim. Hiçbir dilde bu kavram yapıbilim anlamına gelen bir terimle karşılanmamıştır. Bu özünden yanlış oldugu gibi mühendislikle ilgili bir terimmiş izlenimini uyandırmaktadır. Ayrıca başta Türkçe Sözlük olmak üzere birçok sözlüklere de biçimbilimin eşanlamlısı olarak girmiştir. ANESTHESIE: Bulunan karşılıklar DUYU YİTİMİ ve UYUŞTURUM'dur. Birincisine diyecek birşey yoktur. Ancak uyuşturum sözcüğü NARKOZ'a karşılık olarak önerilen UYUŞTURU sözcüğüyle kolaylıkla karışabilir. Ayrıca ülkemizde NARKOTİK anlamına yıllardır. UYUŞTURUCU sözcüğü kullanılmaktadır. Dolayısıyla uyuşturmayla ilgili sözcükler narkoz ve türevlerine ayrılmalıdır. ESTEZİ Laincede DUYU anlamına gelmektedir. Başında da bir olumsuzluk eki vardır. Özleştirme Kılavuzunda anesteziye karşılık olarak önerilen terimlerden biri DUYUMSUZLAŞTIRMA'dır. Bunun DESENSİBİLİZASYON anlamına gelen DUYARSIZLAŞTIRMA'yla karışması da söz konusu değildir. Bu durumda ANESTEZYOLOJİ'ye DUYUMSUZLAŞTIRMA DİRGERLİĞİ demek gerekir. ANEURYSMA: Önerilen karşılık TORBALAŞIM'dır. Söz konusu kavram ister yalnızca bir atardamarı isterse eşliğinde bir toplardamarı da tutsun, atım veren bir şeyi tanımlamaktadır. Gerçekte yerel bir genişleme olmasına karşın dışarıdan ur sanısı vermektedir. Almancada ATARDAMAR URU anlamına gelen SCHLAGADERGESCHWULST denmektedir. İşçi-Elöve'nin önerilerinden biri de DAMAR URU'dur. En doğru karşılığın ATAR UR olacağı kanısındayım. Ayrıca İşçil-Elöve'nin deniz anasına örnekseyerek yaptıkları başka bir öneri olan KAN ANASI da öne sürülmeye değer. ANGElTE: Önerilen karşılık DAMAR YANGISI'dır. Burada Latincede «ITIS» sontakısıyla biten ve bir yerdeki yaygın bir yangıyı tanımlayan kavramların Türkçe karşılıklarını bulurken izlenen yöntemi eleştireceğim. Sontakılar açısından pek varlıklı bir dil olmayıp daha çok bileşik sözcüklerle kavramların karşılandığı bir dil olan Almancada bu kılavuzda önerildiği gibi «itis » sontakılarıyla biten tüm Latince kavramlar yangı anlamına gelen ENTZÜNDUNG sözcüğüyle karşılanmıştır. Ancak sontakılar açısından pek varlıklı bir dil olan Türkçede bu yola başvurmanın gerekli olduğu inancında olmadığım gibi bunun doğru da olmadığı kanısındayım. Çünkü başta da belirttiğim üzere «itis » sontakısı yaygın yangılar için kullanılmaktadır. Dolayısıyla yerel yangılar için geçerli değildir. Örneğin bir deri çıbanı bir deri yangısıdır ancak kesinlikle bir dermatitis değildir. Latinceyle Türkçeyi en iyi bağdaştıran dilci olduğu söylenen Dilemre belki de bilinçsizce «itis» sontakısını «CE, CA» sontakısıyla karşılamış, örneğin ENTEROKOLİT'e İNCE KALIN BAĞIRSAKÇA, MENENJİT'e ZARACA demiştir. Belki de bilinçsizce diyorum, çünkü kimi yerde kendisi de bu kuralın dışına çıkmış örneğin bu anlayışa göre NEFRİT'e BÖBREKÇE demesi gerekirken söz konusu terimi NEFROZ anlamına kullanmıştır. Bu kılavuzda «ce, ca» sontakısının gelişigüzel kullanıldığı görülmektedir. Bir örgeni tanımlamayan, dolayısıyla yaygın bir yangısı söz konusu olmayan kavramlar için bu eleştirilemez. Örneğin ben de yukarıda aerofajiye karşılık olarak kalıkyutarca denmesini önerdim. Ancak örgenleri tanımlayan terimlerde «ce, ca» son takısının Dilemre'nin önerisinin genelleştirilmesiyle Latincedeki «itis» sontakısını karşılamasının en usçu yol olduğu kanısındayım. Buna göre kılavuzda geçen bu tür kavramların karşılıkları şöyle olacaktır : ANGEİTE: DAMARCA, ANNEKSİT: TAKIMCA, APANDİSİT: TAKICA, ARTERİT: ATARCA (Dilemre), ARTİRT: OYNAKÇA (İşçil-Elöve), BRONŞİT: SOLUMANCA, BRONŞİYOLİT: SOLUMANCIKÇA, BURSİTİS: SÖLLÜKÇE (Dilemre), BLEFARİT: GÖZKAPAKÇA, KOLANJİT: ÖTDAMARCA, KOLESİSTİT : ÖTLÜKÇE, KOROİDİT: DAMARKATÇA, KOLİT: İÇEĞİCE, DAKRİYOSİSTİT : GÖZYAŞI DAĞARCASI, DERMATİT: DERİCE, DİVERTİKÜLİT: ÇIKMAZCA, ENSEFALIT: TÜMIMİKÇE, ENSEFALOMİYELİT: İMİKİLİKÇE, ENDOKARDİT: İÇYÜREKÇE, ENDOSERVİSİT: İÇBOYUNCA, ENTERİT: BAĞIRSAKÇA, GASTRİT: KURSAKÇA, GLOMERULONEFRİT: YUMACIK-BÖBREKÇE, KARDİT : YÜREKÇE, OSTEİT: KEMİKÇE, OSTEOMİYELİT: İLİKKEMİKÇE, KANKARDİT: TÜMYÜREKÇE, PERİARTERİT: ÇEVREATARCA, PERİARTRİT: ÇEVREOYNAKÇA, PERİKARDİT: DIŞYÜREKÇE, PERİOSİSTİT: DIŞKEMİKÇE, FİLEBİT: TOPLARCA, PAROTİT: ALTKULAKÇA, PROKTİT: GÖDENCE, RETİNİT: AĞDOKUCA, SİNÜZİT: SİNEZCE, SİSTİT: KAVUKÇA. ANGİOPATHİE: Önerilen karşılık DAMARCA'dır. Yukarıda yapılan açıklamaya göre damarca angiitisin karşılığı olmaktadır. PATHOS Yunancada SAYRILIK anlamına gelmektedir. Bu durumda anjiyopati damar sayrılığı anlamına gelmektedir. Ancak her damar sayrılığı da bir anjiyopati değildir. Yani «pathie» sontakısı bu tür kullanımlarda özel bir anlam kazanmıştır. Almancada da bunun karşılığında sayrılığın en bilinen karşılığı olan KRANKHEİT değil LEİDEN kullanılmaktadır. Bu durumda yapılacak iş Türkçede yine sayrılık anlamına gelen başka bir sözcük bulmaktır. Oky. Sözlüğünde ÇÖR sözcüğünün sayrılık anlamına geldiği yazılıdır. Sözcüğün değişİk bir söylenişi olan ÇÖR'ün Tarama Sözlüğünde İLLET anlamına geldiği belirtilmiş ve kaynak olarak da Evliya Çelebi gösterilmiştir. ÇORLU ilçesi de adını buradan almıştır. Kamuda ÇOR, ÇÖR; ÇUR biçiminde kullanılan sözcük ÇÖREKOTU (gerçekte ÇÖROTU), ÇÜRÜK gibi yaygın olarak kullanılan sözcüklerin de yapısında yaşamaktadır. Bu durumda kılavuzda geçen bu tür kavramlar şöyle karşılanacaktır: ANJİYOPATİ: DAMAR ÇÖRÜ, KARDİYOPATİ: YÜREK ÇÖRÜ, ARERYOPATİ: ATARDAMAR ÇÖRÜ, NÖROPATİ: SİNİR ÇÖRÜ, OSTEOPATİ: KEMİK ÇÖRÜ, RETİNOPATİ: AĞDOKU ÇÖRÜ. ANGİOSARCOME: Yapılan öneri DAMAR KÖTÜCÜL URU'dur. Kötücül ur MALGN TUMOR'un Türkçe karşılığıdır. Oysa sarkom terimi daha dar kapsamlı olup yalnızca bağ dokusundan çıkak alan kötücül bir uru tanımlamaktadır. İşçil-Elöve kamuda buna SALKIN dendiğini belirtmişlerdir. ANGİOSPASME: Yapılan öneri DAMAR KASINCI'dır. Yapılacak eleştiri spazm sözcüğünün buradaki karşılığı üzerinde olacaktır. Spazmın iki anlamı vardır. 1. KRAMP'la eşanlamlı olup Türkçede KASINÇ sözcüğüyle karşılanması doğrudur. 2. siyse düz kasIarda oluşan sayrıl bir büzülmeyi tanımlar ki burada da o anlamı taşımaktadır. Dilemre buna KISINCA demiştir. Buna göre anjiyospazm DAMAR KISINCASI, KARDİYOSPAZM: KURSAK AĞZI KISINCASI, PİLOROSPAZM: KURSAK KAPISI KISINCASI olmalıdır. ANOREXIA NERVOSA: Yapılan öneri YİYESİZLİK SAYRILIĞI'dır. Söz konusu terimin Latincedeki eşanlamlıları APEPSİYA NERVOZA'yla HİSTERİK APEPSİ'dir. Burada önce apepsinin karşılığı üzerinde durmak gerekiyor. İşçil-Elöve'de SİNDİRİMSİZLİK olarak geçmektedir. Oysa bu kılavuzda bu terim DİSPEPSİ'ye karşılık olarak önerilmiştir. Dilemre Latincedeki «dys » öntakısını yoz sözcüğüyle karşılamıştır. Örneğin DİSTROFİ'ye YOZBESİCE demiştir. Bu, söz konusu durumların çoğuna uygulanabilip dispepsiye YOZSİNDİRCE, DİSFAJİ'ye YOZYUTARCA, DİSTONİ'ye YOZGERİMCE, DİSÜRİ'ye YOZİŞEMCE denebilir. Bu durumda apepsiye yetmezlik, görmezlik gibi terimler örneksenerek sindirimsizlik yerine SİNDİRMEZLİK demek daha doğru olur. Böylece söz konusu kavramı üç ayrı yönden tanımlayan üç Latince terime karşılık üç Türkçe terim öne sürülüp SİNİRSEL YİYESİZLİK, SİNİRSEL SİNDİRMEZLİK, DÖNÜŞÜMCEL SİNDİRMEZLİK denebilir. ANOXIE: Karşılığı OKSİJENSİZLİK olarak verilmiştir. Oksijene Türkçe karşılık bulma yoluna gidilmemiştir. Latincede EKŞİ anlamına gelen OKSİ'yle YAPKAN olarak Türkçede karşılanabilecek JEN sontakısından oluşan terimin aşağı yukan bütün dillerde ulusal bir karşılığı vardır. Almancada EKŞİÖZ olarak dilimize çevrilebilen SAUERSTOFF denmektedir. Osmanlıcası EKŞİT DOĞURAN anlamına gelen MÜVELLİDÜLHUMUZA'dır. Türk Dili Dergisinin eski sayılarından birinde öğenin başka bir özelliğinden yola çıkılarak PASEDER dendiğini görmüştüm. Bunu daha anlaşılır bir duruma sokarak oksijene Türkçede PASLATKI denmesini öneriyorum. ANTHROPOMETRIE: Verilen karşılık İNSANÖLÇÜM'dür. İnsan Türkçe değildir. Türkçesi Caferoğlu'nun Eski Uygur Türkçesi Sözlüğüyle Divan-ı Lügat-it-Türk'te YALANGUK olarak verilmiştir. İşçil-Elöve bunun bugünkü söyleminin YALNIK olması gerektiğini belirtmişlerdir. YALNIZ, YALIN, YALINÇ gibi birçok kökteşleri dilimizde yaygın olarak yaşayan bu sözcüğün diriltilebileceği inancındayım. ANTIBlOITIQUE: Yapılan öneri DİRİCİKKIRAN'dır. Teriım Latincede DİRiM anlamına gelen BIOS'la Türkçede KIRAN sözcüğüyle karşılanabilecek ANTİ sözcüklerinden oluşmaktadır. Geçen yıl bu kılavuzun çalışmalarına göz gezdirirken DİRİKIRAN dendiğini görüp pek beğenmiştim. Gerek söylenmesi daha kolay olan, gerek gerçek anlamına çok daha yakın olan bu terimin tutunmasının daha kolay olacağı kanısındayım. ANTI-CORPS: Yapılan öneri KARŞITTEN'dir. Farsça TEN sözcüğü vücut anlamına CORPS sözcüğünün karşılığı olarak kullanılmıştır. Oysa corps burada vücut değil cisim anlamına gelmektedir. Cismin Türkçesinin ÖZDEK olduğunu daha önce belirtmiştim. Söz uyumunu da göz önünde bulundurarak bu kavramın KARŞINÖZDEK terimiyle karşılanmasının daha doğru olacağı inancındayım. Ancak Fiziksel Kimya Terimleri Sözlüğünde Almancası ANTİSTOFF olan bir kavramın karşılığı olarak verilen KARŞITÖZDEK'le karışabileceği öne sürülebilirse de Almancadaki STOFF sözcüğünün Türkçede genellikle öz sontakısıyla karşılandığını daha önce söylediğimden yine söz uyumunu da göz önünde bulundurarak buna KARŞINÖZ denmesi gerektiği ortaya çıkar. ANTİHİSTAMİNİQUE: Bulunan karşılık HİSTAMiN KARŞITI'dır. Yani histamine Türkçe karşılık bulunmamıştır. TerimDOKU anlamına gelen HİSTO ve AMİN sözcüklerinin bileşmesinden oluşmuştur. DOKU AMiNİ anlamına gelmektedir. Amin sözcüğünün Türkçe karşılığını bulmak için yola Farsçası NİŞADIR olan AMONYUM KLORÜR'den çıkmak gerekir. Nişadırın Türkçesi Caferoğlu'nun Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü ve Divan-ı Lügat-it-Türk'te ÇATIR olarak verilmiştir. Türkçenin en önemli kökenbilimsel sözlüklerinden Clausenda sözcüğün bugün Anadolu'da ÇADIRUŞAĞI biçiminde Latincesi DOREMA AMMONIACUM adlı bitkiye verilen adda ve külsüt (alkali) anlamına gelen ÇITIR sözcüğünde yaşadığı bildirilmektedir. Gerek Türkçe Sözlük gerekse Derleme Sözlükleri bu bilgileri doğrulamaktadır. Çatır sözcüğü nişadırın Türkçesi olarak benimsendikte AMONYAK'ın üç değişik anlamı ÇATIRÖZÜ, ÇADIRUŞAĞI BALSIRASI (İşçil-Eİöve) ve ÇATIR SUYU terimleriyle karşılanacaktır. Bu durumda AMONYUM'a ÇATIRAN, AMİN'eyse ÇATIRMIK denmesini öneriyorum. Sonuçta histaminin Türkçesi bu anlayışa göre DOKU ÇATIRMIĞI olur. ANTISEPSIE: Önerilen karşılık ARITIM'dır. Yukarıda abakteriyele karşılık olarak önerilen arınığı eleştirirken öne surdüğüm gerekçeler burada da geçerlidir. Gerçekte ÇÜRÜME anlamına gelen SEPSIE sözcüğü terim olarak yaygın bir bulaşı tanımlamaktadır. KAN SEPSİSİ anlamına gelen SEPTİSEMİ'ye Dilemre İĞSEKAN demiştir. Asalakbilim Sözlüğünde bir sepsis olan sıtmanın eşanlamlısı olarak BATAKLIK İĞEZİ verilmiştir. Bu durumda sepsisin Türkçe karşılığının İĞEZ olması gerektiği, septisemiyeyse KAN İĞEZİ denmesi gerektiği ortaya çıkar. Böylece antisepsiye İĞEZKIRIM denmesi gerektiği ortaya çıkmakta, kılavuzda karşılığı ARITKAN olarak verilen ANTİSEPTİK'e ise İĞEZKIRAN denmesi gerekir. AORTA: Verilen karşılık ANA ATARDAMAR'dır. Yanlış denemez. Ancak kullanışlı olmadığı da açıktır. Çok kimse aorta gibi tek sözcüklü bir terim yerine üç sözcüklü bir terime kolay kolay dilini alıştıramaz. Kazak Türkçesinde aortaya KOLKA denmektedir. Kullanılabileceği kanısındayım. APLASİE: Önerilen karşılık GELİŞMEZLİK'tir. Bunu eleştirirken aplaziye çok yakın bir terim olan AGNEZİS'i de göz önünde bulundurmak ve PLAZİ sontakısının anlamına inmek gerekir. Bu takı göze çoğuşumuyla özgün bir gelişmeye ilişkin bilgi verir. Gelişmeden daha dar kapsamlıdır. Örneğin kas gelişmesi derken bir hiperplazi değil bir hipertrofi söz konusudur. Dilemre plazi sontakısını Türkçe ÜSME sözcüğüyle karşılayıp HİPERPLAZİ'ye ÜSMECE demiştir. Bu durumda HİPOPLAZİ'ye ÜSME GERİLİĞİ, ANAPLAZİ'ye GERİÜSME, APLAZİ'ye de ÜSMEZLİK demek gerekir. Agenezise de OLUŞMAZLIK denmesi gerekir. APOPHYSE: Yapılan öneri KEMİKBAŞl'dır. Apofiz kemiklerdeki çeşitli sivri çıkıntılara verilen genel bir addır. Bu yerler özellikle kaslara tutamak görevi görmektedirler. Zeren'in okuşlarında (kitap) SİVRİM olarak geçmektedir. Aynca uzun kemiklerde Latincede CAPUT olarak geçip Türkçe karşılığı BAŞ olan önemli bir bölüm de vardır. Örneğin CAPUT FEMORIS UYLUK KEMİĞİ BAŞI'dır. Bu kavramınsa apofizIe bir ilgisi yoktur. Ancak Türk Dili Dergisi'nin Ekim 1978 325. sayısında Zeren'in 1960 öncesi okuşIarında bile apofiz anlamına gelmek üzere kullanılan sivrim sözcüğü koniye karşılık olarak önerilmiştir. Konik oluşumların Türkçedeki en yaygın karşılığı OVAL anlamına gelen SÖBE sözcüğünün bir törevi olan SÖBELEK sözcüğüdür. Buna dayanarak KONİ'ye SÖBÜL denebilir. Böylelikle sivrimin anlamının kaydırılmasına gerek kalmaz. ARYTHMİE: Önerilen karşılık ATIM DÜZENSİZLİĞİ'dir. Ritmin Türkçesi Türkçe Sözlükte DÜZÜN olarak verilmiştir. Aritminin daha doğru olan bir eşanlamlısı DİSRİTMİ'dir. Dilemre'nin «dys» öntakısını «yoz» sözcüğüyle karşıladığını söylemiştim. Buna göre bunun Türkçesi YOZDÜZÜNCE olmalıdır. ASCOMYCETES: Önerilen karşılık KESEMANTARLAR'dır. Yukarıda kesenin Farsça olup bu kılavuzdaki tüm kullanımlarının Türkçe başka sözcüklerle karşılanabileceğini söylemiştim. ASKOS Latincede ÇANTA demektir. Ayrıca mantar da Rumcadır. Türkçesi Söz Derleme Dergisinde YERYARAN olarak verilmiştir. Dolayısıyla buna ÇANTALI YERYARANLAR demek daha doğru olur kanısındayım. ASEPSİE: Önerilen karşılık BULAŞKIRIM'dır. Sepsisin Türkçesinin iğez olduğunu yukarıda söylemiştim. Buna göre asepsi İĞEZSİZLİK, İĞERSİZLEŞTİRME, İĞERSİZLEŞTİRİM olmalıdır. ATAXIE: Yapılan öneri DENGESİZ YÜRÜME'dir. Yunancada ataksi DÜZENSİZLİK anlamını taşımakta olup kasal eylemlerin düzensizıiğini tanımlamaktadır. Birçok türleri vardır. Bir bölümünde olaya bacak kaslarının da katılmasıyla dengesiz yürümenin varlığı söz konusudur. Ancak bu terim olayın tüm niteliklerini kapsamadığı gibi dengesiz yürümenin var olmadığı ataksi türleri de vardır. Örneğin göz ataksisi denen nistagmus böyledir. İşçil-Elöve'de ataksinin karşılığı SARSAKLIK olarak verilmiştir. Daha uygun düştüğü kanısındayım. ATHEROME: Yapılan öneri YAĞ YUMRUSU'dur. Terimin çevirisi yapılacak olursa BULAMAÇSI UR denmesi gerekir. Ancak gerçekten de burada biriken bulamaçsı öge başın olarak yağdan oluşmuştur. Bu yaklaşım doğrudur. Gerçekten de oluşum ur adını taşımasına karşın bir ur değildir. Kullanımda ATEROM PLAĞl olarak geçmektedir. Plağın Türkçesi PUL'dur. Dolayısıyla YAĞ PULU demek daha doğru olur kanısındayım. ATONlE: Verilen karşılık GERGİ YİTİRİMİ'dir. Oysa tonusun Türkçesi tüm sözlüklerde GERİM olarak geçmektedir. Kaldı ki Türkçe Sözlükte gerginin perde, bir yeri germeye yarar araç olduğu da yazılıdır. Dolayısıyla gerim yitimi demek gerekir. ATRIUM: Verilen karşılık KULAKÇlK'tır. Oysa kulakçık atriumun ancak bir bölümüdür. Almancada atriuma ÖN AVLU anlamına gelen VORHOF denmektedir. İşçil-Elöve'nin VESTIBULUM için yaptıkları önerilerden birisi GİRİT'tir. Bu sözcük bu kılavuzda SINUS için yapılan üç öneriden birini oluşturmaktadır. Oysa İşçil Türkçede gömüt anlamına gelip Yunus Emre'de çok geçen, SİNMEK, SİNDİRİM, SİNİR, SİNİ, SİNEK gibi birçok kökteşleri yaygın olarak kullanılan SİN sözcüğünden yola çıkarak sinusa SİNEZ ya da SİNÜZ denmesıni önermektedir. Bunlardan SİNEZ sözcüğünün sinusun tüm anlamlarını karşılayacak güçte olduğu kanısındayım. Vestibulumaysa yine İşçil-Elöve'nin önerilerinden olan DALIZ sözcüğü tutunmuş olup yıllardır tüm sözlüklere girmiştir. Dolayısıyla GİRİT sözcüğünün atrium kavramını tümüyle karşılayabileceği kanısındayım. BACILLUS: Yapılan öneri ÇOMAKSI MİNİCAN'dır. İşçil-EIöve gerek Anadolu'da gerek Rumeli'nde ilboy (halk) arasında basile DİRİKIL dendiğini yazmaktadır. Bence de bu uygundur. BACTERIOPHAGE: ÇOMAKCAN YİYEN denmiştir. Bakteriye ÇÖPÜK demenin daha uygun olacağını yukarıda açıklamıştım. Faj ise gereğinde tek başına, da bir tür gözeyi tanımlayan bir terimdir. Bu durumda YİYEN sözcüğünün yetersiz kalacağı açıktır. Faja YUTKAN, bakteryofaja ÇÖPOKYUTKAN denmesinin daha uygun olacağı kanısındayım. BASE: Yapılan öneri TUZUL'dur. Terimin iki anlamı vardır. I -) Bir ekşitle birleşince tuzla su oluşturan bir öğe anlamına gelmektedir. Buna tuzul demek doğru değildir. Çünkü kumul, buzul gibi benzerleriyle örneksenecek olursa tuzlardan oluşmuş bir tepe anlamı çıkarılmaktadır. İşçil-Elöve buna TABAN demişlerdir. Doğru olduğu kanısındayım. Türkçesi TABANSAL olan BAZAL'le karışmamak üzere BAZİĞ'e de TABANIL denmelidir. KUMUL'la KUMSAL nasıl ki karışmıyorlarsa bunların da karışmayacakları inancındayım. Bazın ikinci anlamı alkalidir. Ekşitin karşıtı olan öğeleri kapsayan bu kavram adını bulunduğu ortamı çalartmasından (kül rengine çevirmesinden) almıştır. Oky. Sözlüğünde alkalen toprağın Türkçesi külsü toprak olarak verilmiştir. Ekşit terimiyle bir bütünlük oluşturması için buna KÜLSÜT denmesini öneriyorum. Bu durumda ALKALEN'in Türkçesi KÜYSÜ olmaktadır. Bu arada kül sözcüğünün türevleriyle karşılanması gereken tüm terimleri bir bütün olarak ele alıp önerilerimi sunuyorum: POTASYUM (KALYUM): KÜLÜT, POTASH (KALİ): KÜLMÜK, SODYUM (NATRİYUM): KÜLERTİÖZÜ, NATRON (NaHC03): KÜLERTİ, POTAS (KAUSTİK POTASH) (POTASYUM HİDROKSİT) : YAKICI KÜLMÜK, KAUSTİK SODA (NaOH): YAKICI KÜLLÜ SU, SODA (SODYUM KARBONAT): KÜLERMİK, SODA (KARBONİK ASİTLİ SU): KÜLERMİK SUYU, LAUGE: KÜLLÜ SU (Sözcüklerde var.)