Yazar
Müeyyet BORATAV
İstanbul Verem Savaşı Derneği Zeytinburnu Verem Dispanseri Başhekimi, Dr.

Metin / Text
  • A. K. (59 yaşında, erkek) Hastamız Orta Asya göçmenlerindendir. (Resim 1.): 1936 senesinde Doğu Türkistan'dan ayrılıp Tibet yolu ile Hindistan'a geçmişler. Orada bir müddet kaldıktan sonra, diğer Türkistan göçmenleri ile birlikte Pakistan'a gelmişler. Çok zor koşullar altında 10 sene Pakistan'da kalmışlar. 1952 senesinde Türkiye'ye göç etmelerine izin verilmiştir. Tuzla Göçmen Misafirhanesinde bir müddet kalmışlar. Gerekli işlemler yapıldıktan sonra Manisa'nın Salihli ilçesine yerleştirilmişler. O zamana kadar hiç bir hastalığı yokmuş. (Resim 1). 1965 senesinde, evvela sağ ön kolunda bir şişlik hissetmiş. Manisa Devlet Hst. si Ege Üniversitesi Cilt Hastalıkları Kliniği'nde tetkikeri yapılmış. Biopsi için parça alınmış. 3-4 ay kadar tedavi ediiımiş. Kendisine konulan teşhisi ve kullandığı ilaçların neler olduğunu bilmiyor ve anlatamıyor. Yalnız, dispanserimize gelinceye kadar uzun süreli ve muntazam bir tedavi görmemiş olduğunu kesin olarak biliyoruz. 1967 senesinde ellerinde ve el parmaklarında hastalık başlamış, gittikçe ilerlemiş. (Resim 2-3). Hasta, hastalığındaki ilerlemeye daha evvelce koluna yapılan biopsinin sebep olduğunu zannettiği için ailesinin bütün israrlarına rağmen tekrar hastahanelere veya ilgili doktorlara gitmeyi reddediyormuş. Bu arada İstanbul'a gelip Zeytinburnu'na yerleşmişler. Hasta, 12.4.1976 tarihinde, 1 seneden beri devam eden şiddetli öksürük, kraşe ve göğüs ağrısı şikayetleri ile dispanserimize başvurdu. Çekilen grafide sağ Akciğer üst lobta kazeöz enfiltrasyon, altta ploral kalsifikasyon tesbit edildi. (Resim 4). Sedimantasyon bir saatte 24, 2 saatte 68 mm. Mx. 12 mm. Bk. Teksif ve Kültürde müsbet bulundu. Hasta ellerindeki deformasyondan (Resim 4.) şikayetçi değildi. Bu durumu romatizma gibi kaçaımak sebeplerle izah etti. Hastayı Streptomycine, INH-6 TH, ile tedavi, tedavi, temaslıları kontrol altına aldık. Bir ay sonra, kontrola gelişinde hastanın topallamakta olduğu dikkatimizi çekti. Ayakkabılarını çıkarıp yaptığımız muayenede ayak parmaklarının uç kısımlarının dökülmüş olduğunu ve geniş ülserasyonların mevcudiyetini gördük. (Resim 67). Durumundan şüphelenerek tetkik ve kesin teşhis için İstanbul Üniversitesi Deri Hastalıkları Kliniği'ne, Prof. Dr. Türkan Saylan'a gönderdlk. Oradan aldığımız cevapta, vak'anın tipik bir Lepra olduğu bildirildi. Ve antibiyotiklere Rifamisin ilavesi tavsiye edildi. Bu şekilde yapılan tedaviden kısa bir süre (2 ay) sonra hastanın genel durumu düzeldi : Ayaklarındaki ülserasyonlar tamamen kayboldu. Kraşede Bk. menfileşti. 2 seneye yakın tedavisine devam edildi. Bu arada yapılan kraşe muayenelerinde 6 defa Direk-Teksif ve Kültürde Bk. menfi bulundu. Konsey kararıyla 3.3.1978 tarihinde tedavisi kesilip kontrol altına alındı. (Resim 8). Tedavi kesildikten bir sene sonra hastanın genel durumu birden bozuldu. Akciğerlerde bir reaktivasyon görüldü. Derhal tedavisine başlanmışsa da bir hafta sonra hasta vefat etmiştir. (2.2.1979). Ölüm sebebi kesin olarak tesbit edilememiştir. Ani ölüme Lepra'nın iç organlarda yapmış olduğu tahribatın sebep olabileceğini de düşünebiIiriz. Bu vak'a ile ilgili olarak önemli bir konuya değinmek istiyorum: 1961-1963 seneleri arasında Z. Burnunda yaptığımız Tüberküloz taramasında, 2181 Romanya göçmeninde 49 (% 2.2) 3309 Yunanistan göçmeninde 77 (% 2.3) 5590 (Bulgaristan göçmeninde 133 (% 2.3) 9183 Yugoslavya göçmeninde 251 (% 2.7) 316 Doğu Türkistan göçmeninde 10 (% 3.1) oranında akciğerlerde aktif veya muhtemelen aktif Tüberküloz lezyonu tesbit edilmiş idi. Orta Asya göçmenlerinde en yüksek oranda TB. lezyonu bulunması, uzun ve zorlu geçmiş yaşamlarına bağlanacağı gibi, bu durumu Birinci Dünya Savaşında Afrikalı askerlerde açıklandığı gibi daha evvelce Tb. basili ile enfekte olmayan toplumların, yeni ortamlarda, birden Tb. basili ile karşılaşmalarıyla da yorumlamak mümkündür. Nitekim, daha sonraki yıllarda da Doğu Türkistan göçmenlerinde oldukça yüksek oranda aktif Tbc. görüldüğü dikkatimizi çekti. Daha sonra gelenler ve nüfus artışı ile birlikte bölgemize yerleşen bu göçmenlerin sayısı yaklaşık olarak 2000-3000 arasındadır. Son beş senede başvuruları ile bunlarda toplum olarak 33 aktif Tüberküloz vak'ası bulundu. Bunların 12'si basilli kaviteli, 10'u kavitesiz Paranşim lezyonu, 7 tanesi Hiler lezyon veya Adenit Tb. (2'si B.C.G.'Ii), 4 adedi de Plevra Tüberkülozudur. Yalnız 1978 senesinde Doğu Türkistan göçmenlerinde 8 aktif Akciğer Tb.'u tesbit edildi. Bir kısım hastaların dispanserimize gelmeyip, özel doktorlara da gidebileceği düşünülürse, 2000-3000 kişilik bir topluluk için bu ensidans oranının oldukça yüksek olduğunu kabul edebiliriz. (Resim 7-8). Göçmen ve yabancı işçi kabul eden bütün ülkeler, örneğin Amerika, Avusturalya, Almanya, hatta Libya memleketlerine gelecek şahısları kendi ülkelerinde sıkı bir taramadan geçirip Akciğerlerinden ufak bir lezyonu bulunanları yurtlarına kabul etmemektedirler. Bizde ise bu işlemin uygulandığını hiç zannetmiyoruz. Gelenlerin hiç olmazsa sınırda sıkı bir kontroldan geçirilmesinin ve hasta bulunanların derhal tedaviye alınmasının, ayrıca az gelişmiş ülkelerden gelen göçmenlerin risk gurubu olarak kabul edilip uzun süre kontrol altında bulundurulmasının gerekli olacağı kanısındayız. ÖZET Orta Asya göçmeni olan Lepra ve Tb.'a müptela bir hastada, hastalığın seyri ve Rifampisin ile tedaviden alınan sonuç, bu hasta ile ilgili olarak yurdumuza gelen göçmenlerde görülen Aktif Tüberküloz oranları incelenmiştir.

Tablo Başlıkları / Table Heads

  • Resim 1. Resim 2. Resim 3. Resim 4. Resim 5. Resim 6. Resim 7. Resim 8.