Yazar
Süreyya ÜLKER
Stj. Dr.

Metin / Text
  • BASOPHILE: Yapılan öneriler MORTUTAR'la TUZULTUTAR'dır. Burada baz alkali anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla tuzuıtutar yukarıda açıklanan nedenler gözönünde bulundurulmasa bile uygun düşmemektedir. Ayrıca bazofil akyuvarlar mor değil gökle kara arası boyanırlar (Dorland). Bu, külsütleri tutmalarının bir sonucu olup adlarını da buradan almışlardır. Mor boyananlar nötrofil akyuvarlardır. Bunlara kısaca BAZOSİT'le NÖTRASİT'te denmektedir. Buradan yola çıkarak gelen ümükle karıştırılmaması gerektiğini belirtmişlerdir. Ben de birkaç kez minği ya d amiyi sözcüğünü Kılavson'da (Clauson) aramama karşın bulamamıştım. Bu bilgilerin ışığında beyin sözcüğünün kesinlikle Türkçe olmadığı sonucuna varmıştım. Miyi sözcüğüyle imik sözcüğü arasında da bir yakınlık bulmuştum. Ancak Farsça sözlükte beyin anlamına gelen bir peyin sözcüğü de bulamamış ona en yakın olup enli anlamına gelen PEHN sözcüğüyle bir ilişki kurmuştum. Bu görüşümü 1977 yazında İzmir'de yapılan Çörbilim (Patoloji) Kurultayı'nda dağıttığım bildiride dile getirmiştim. Ancak daha sonra bir düşece sonucu beyin sözcüğü Kılavson'da karşıma umulmadık bir biçimiyle BENİ biçiminde çıktı. Ancak bu da bir varsayımdan öte geçmiyordu. Sözdeşi (Yani) sözcüğe bu biçimiyle düşgelinmemişti. Türkçenin evrimi göz önünde bulundurularaktan bugünkü söylemi beyin olan bir sözcüğün 13. y.y. öncesi Oğuzcasında beni biçiminde geçebileceği sanısı belirtiliyordu. Çünü o çağ Oğuzcasına ilişin elde yeterince yazılı belge yoktu. Ayrıca bir köke bağlanamayan bu sözcüğün Türkçedeki varlığının şaşırtıcı bir olut olduğu söyleniyordu. Bunun üzerine konuyu daha derinlemesine araştırma gereğini duydum. Dörfer'in (Doerfer) Halaççaya ilişin okuşunda (kitap) Farsçada DIŞKI anlamına gelen PEHEN, PEYİN, PEYEN sözcükleri geçiyordu. Yusuf Azmuna yeniden başvurdum. Fars ilboy (halk) dilinde var olup Farsça Sözlüğe geçmemiş olan bu sözcüğün değişmeceli olarak beyin anlamına da geldiği ortaya çıktı. Bunun Türkçedeki beyinle ilişkisi olmadığı kanısında olduğunu belirtti. Bu sözcük Derleme Sözlüğünde PEHİN söylemiyle Erzurum, Karstan, GÜBRE anlamına gelmek üzere, PEYİN söylemiyle de Doğubeyazıt'tan GÜBRE, DIŞKI anlamına gelmek üzere derlenmiş olarak yer almaktadır. Caferoğlu'nun Eski Uygur Türkçesi Sözlüğünde Sanskritçe'de dışkı anlamına gelen MAYİKA sözcüğünden geldiği belirtilip, Uygurcada gübre anlamına gelen MAYAK sözcüğüyle beynin Oğuzca dışındaki Türk dilcelerinde «m» yazacıyla başlayan söylemleri arasındaki benzerlik de oldukça ilginç. İkinci olarak İngilizcede beyin anlamına gelen BRAIN sözcüğü üzerinde durdum. Sözcük BREGEN söylemiyle Almancada beynin yanısıra sağrak (cranium) anlamına da gelmekte. Filamancada BREIN biçiminde geçmekte. Kimi sözlüklerde kökeni Aşağı AImancaya dayandırılan bu sözcük Vebster'e (Webster) göre Yunancada başın üst bölümü anlamına gelen BRECHMOS'tan kaynaklanıyor. Latinceye BREGMA söylemiyle yavışkımsı dikişle (sutura coronalis) ok dikişin (sutura sagittalis) kesiştikleri yeri tanımlamak üzere girmiştir. Burası tepeye uymaktadır. İlginçtir ki Derleme Sözcüğünde I. anlamı beyin olan imik sözcüğünün de 2. anlamı tepedir. Üçüncü olarak ölü bir İran dili olup dilimize kent, borç bunlara KÜLYUVAR'la MORYUVAR demek daha doğru olur kanısındayım. Bunun dışındaki yerlerde geçen BAZOFİL anlamına KÜLSÜCÜL, NÖTROFİL anlamınaysa İşçil-Elave'nin önerisi olan ORTACIL kullanılmalıdır. BILlAIRE: ÖDKESESİ denmiştir. Geçen yıl bu kılavuzun çalışmalarında ÖT TORBASI dendiğini görmüştüm. Farsça kese sözcüğünü burada kullanmanın gereği yoktur. BILlRUBINE: Verilen karşılık ÖD BOYASI'dır. Oysa bilirübin öt boyaklarından yalnızca birisidir. ÖT anlamına gelen BİLİ'yle KIZIL anlamına gelen RUBİN sözcüklerinden oluşmuştur. İşçil-Elöve de ÖT KIZILI demiştir. Başka bir öt boyağı olan BİLİVERDİN'inse karşılığı Oky. Sözlüğünde ÖT YEŞİLİ olarak verilmiştir. BIOPSIE: Verilen karşılık PARÇA ALlM'dır. Parça Farsçadır. Bunun yerine BÖLÜM ALMA denebilir. Ayrıca bölüm alma biyopsinin yalnızca bir bölümünü oluşturmaktadır. Alınan bölümün incelenmesi de biyopsidir. Opsi görüm demektir. Buna da BÖLÜMGÖRÜM demek gerekir. BRAIN STEM: Verilen karşılık BEYİN SAPI'dır. Eleştiriyi beyin sözcüğüyle stem karşılığı kullanılan sap sözcüğü açısından yapmak istiyorum. Beyin sözcüğünün eleştirisini önce bir yana bırakarak brain stemin Türçesi beyin sapı değil BEYİN KÜTÜĞÜ'dür. Bu kavram köprü, soğanilile ortaimiği (mezensefalon) kapsamakta, kimilerine göreyse araimiği de (diensefalon) içermektedir. Oysa latincesi PEDUNCULUS CEREBRI olan beyin sapı ortaimiğin bir bölümü olup crus tegmentumdan oluşmaktadır. Beyin sözcüğüne gelince: Bu sözcüğün kökenini ilk araştırdığımda Türk Dil Kurumu'nda tanıştığım, kökence Türkmen soyundan bir İranlı olup Ankara Bilgitayı Dil-Geçmişbilim-Yer Bilgisi Okulu (Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi) Fars Dili - Yazını Bölümü görevlilerinden Sn. Yusuf Azmun İran'da ilboy (halk) arasında beyne yaygın olarak PEYİN dendiğini, sözcüğün Türkçeye buradan geçtiğini sandığını söylemişti. Duruma kesinlik kazandırmak üzere Sözlük Kolundaki görevlilere başvurdum. Gerekli kaynaklara baktıktan sonra sözcüğün 13. y.y.'dan önce Türkçede var olmadığını, dolayısıyla alıntı olması geretiğini bildirdiler. Ancak sözcüğün kaynağının Oky. Sözlüğünde eski Türçe MİNĞİ olara verilmesi, Divanı Lügat it Türkçede özdeş biçimde geçmesi, Caferoğlu'nun Eski Uygar Türçesi Sözlüğünde MİYİ olarak geçmesi, Rezenen'de (Raesaenen) yad bir kaynak gösterilmemesinden öte Fince PEE, Macarcada baş anlamına gelen FÖ, FEY, Çeremisçe MEMEK sözcüklerinin de kaynağı olduğunun belirtilmesi bu görüşte bir aksalık olduğunu gösteriyordu. Ayrıca Derleme Sözlüğünde özellikle Batı Anadolu'da beyne İMİK dendiği belirtilmiştir. Batı Anadolulu bir bölemdeşim (sınıf arkadaşı) kendisinin köyünden çıkana dek beyin diye bir sözcük bilmediğini, imik sözcüğünü kullandığını belirtmişti. İşçil-Elöve de sözlüklerinin 477. yüzesinde (sayfa) imiğin beyin anlamına geldiğini, gırtlak anlamına gibi birçok sözcükler vermiş olan Soğdakçada eksik yer anlamına gelen MY ile karanlık yer anlamına gelen MYH sözcükleri üzerinde durdum: Bu konuyu yaşan (dünya) ölçüsünde önemli bir kökenbilimcimiz olan Prof. Hasan Eren'le de görüştüm. Ancak böyle bir yaklaşımın o çağların yalınç esemesine (mantık) uygun olmadığı kanısında olduklarını belirttiler. Son olarak Farsçada MAĞZ sözcüğü üzerinde durdum. Farsçada beyin, yağ, ili gibi üç anlamına olan bu sözcüğün MAĞZİNE söylemi yalnızca beyin anlamına gelmektedir. Bu iki sözcüğün kökeni ilik anlamına gelen MAJJA'yla MAJJAN sözcüklerine dayanmaktadır. İranca öğelerin egemen olduğu bir dil olan Kürtçede beyne MEJİ denmektedir. Bununla MAJJA arasındaki ilişki açıktır. Ayrıca Oğuzca dışındaki Türk dilcelerinde beynin «m» yazacıyla başlayan MEYİ, MİYİ gibi söylemelriyle bunun arasındaki benzerlik yadsınmaz niteliktedir. Ayrıca Kürtçede MEJİN EMMEK, MİJANDİN EMZİRMEK anlamına gelmektedir. İlginçtir ki Batı Anadolu'da beyin anlamına gelen imik sözcüğünun değişik bir söylemi EMİK'tir. Bu sözcüğün eski Türkçedeki anlamı emcek (meme)'tir. Yine ilginçtir ki anlamlarından birisinin yağ olduğunu söylediğim mağz sözcüğüne çok benzeyen MAY sözcüğünün Batı Anadolu'da yağ anlamına geldiği Derleme Sözlüğünde yazılıdır. Bu sözcük Kıpçak Türkçesinde de eşanlamlıdır. Sonuç olarak kanımca beyin sözcüğünün bu sözcüklerle bir ilişkisi olabilir. Burada birkaç olasılık sözkonusudur: 1 - Farsça mağzine sözcüğü doğruca Türkçeye geçmiştir. 2 - Kürtçedeki İranca öğelerin kökeni olduğu sanılan Medceden meji sözcüğü Türkçeye-geçmiştir. 3 - Soğdakça, Toharca gibi ölü bir İran dilindeki benzer bir biçimden Türkçeye bir geçiş olmuştur. Ancak bütün bu olasılıklar konunun uzmanlarınca titizlikle araştırılmalıdır. Böylelikle bir sonuca ulaşılabilir. Belki de birçok sözcükIerde olduğu gibi sonuç askıda kalır. Yetkeler arasında bir görüş birliği sağlanamaz. Konu üzerindeki tüm bildiklerimi burada kamuoyuna sunmakla bir katkıda bulunduğumu sanıyorum. Araştırmalarım sürmektedir. Konuyla ilgili bilginlerin de düşünülerini almak yasanındayım. Uzun sözün kısası kökeni bilimsel düzeyde araştırılmamış bir beyin sözcüğü var. Bir de özellikle Batı Anadolu'da yaygın olan eşanlamlı bir imik sözcüğü var. Bu sözcüğün Türkçe olduğu kesin. Kimi sözcüklerde gösterildiğinin tersine ÜNLEMEK eylemliğinden kaynaklanan ÜNÜK sözcüğünden bozma olup gırtlak anlamına gelen ümük sözcüğüyle bir ilişkisi yok. BRONCHE: Karşılığı SOLUNUM DALI olarak verilmiştir. İşçi-Elöve'nin önerileri olan SOLUMAN sözcüğünün daha kullanışlı olduğu kanısındayım. Bu durumda BRONŞİYOL SOLUMANCIK olacaktır. BRONCHOPNEUMONIE: Yapılan öneri SOLUNUM DALI ÖYKENCESİ'dir. Burada öyken akciğer anlamına gelmektedir. Ancak Türkçede Farsça ciğer sözcüğünün yer almadığı gerek ak - gerek karaciğer anlamına gelen daha uygun karşılıklar da yardır. Kazak Türkçesinde bu iki örgene AKBAĞIR, KARABAGIR denmektedir. Burada öykence sözcüğü pnömoni anlamına kullanılmıştır. Yukarıda yaptığım açıklama uyarınca PNÖMONİT'in karşılığının AKBAĞIRCA olması gerekir. Oysa pnömoniyle pnömonit özdeş kavramlar değildirler. Pnömonit salt bir yangıyı tanımlarken pnömonide yozarım da sözkonusudur. Pnömoninin karşılığı Türkçe Sözlükte BATAR olarak verilmiştir. Buna göre bronkopnömoniye SOLUMANBATAR denmesi gerekir. BURSA: Gösterilen karşılık KESE'dir. Bu Farsça sözcüğün yerine TORBA demek doğru olur. BURSİTİS: Verilen karşılık KESE YANGISl'dır. Burada yangısı söz konusu olan torbalar BURSA SYNOVIALlS'lerdir. SİNOVYA'nın karşılığını Dilemre SÖL olarak önermiştir. Buna göre Bursa sinovyalise SÖL TORBASI demek gerekir. Dilemre kısa kullanım için ayrıca SÖLLÜK denmesini de önermiştir. Buna göre bursite SÖLLÜKÇE denmesi gerekir. CACHEXIE: Bulunan karşılık ERİMİŞLİK'tir. Dilemre kaşeksiye karşılık olarak TURUN sözcüğünü göstermekte ve kaynak olarak Divan-ı Lügat it Türk'e dayanmaktadır. Divanda turunmanın zayıflama anlamına geldiği belirtilmiştir. Kaşeksi zafiyet anlamına gelmektedir. Buna göre Türkçe karşılığı ARIKLIK ya da CILIZLIK olan zayıflıktan ayırt etmek üzere kaşeksiye TURUN denmelidir. CANCER: Gösterilen karşılık BEZDOKUSU KÖTÜCÜL URU'dur. Burada EPİTEL anlamına BEZDOKUSU denmiş olsa gerektir. Çünkü gerçekten kanser epitelyal dokuların kötücül urudur. Epitelin karşılığını İşçil-Elöve KIRTIŞ olarak vermektedir. Kaynak olarak da İbni Mühenna'da epitelin Arapçası olan BEŞERE'nin Türkçe karşılığının kırtış olarak verildiğini söylemektedir. Bu kılavuzda İÇÖRTÜ olarak geçen ENDOTEL'e de İÇ KIRTIŞ demektedir. Kanserin sözcük anlamıysa YENGEÇ'tir. Oluşturduğu görünümden dolayı bu adı almıştır. İşçil-Elöve'nin de önerisi yengeçtir. Almancada ISTAKOZ anlamına gelen KREBS denmektedir. Türkçe Sözlükte İNCİTME BENi olarak geçmektedir. Ancak söz konusu sayrılığın ağırlığını belirtmekten uzaktır. Derleme Sözlüğünde Edirne'de kansere YEMECE dendiği yazılıdır. Söz konusu sayrılığı en iyi belirten karşılığın bu olduğu kanısındayım. CAPSULE: Önerilen karşılık KAPLAK'tır. İşçil-Elöve'den alınmıştır. Dirgerlikte söz konusu terim iki ayrı kavramı karşılamaktadır. Özellikle dilgibilimde örgenleri kaplayan koruyucu bir katman söz konusudur. Osmanlıcası MAHFAZA'dır. Yeni kaplamaktan çok koruyucu işlevi önemlidir. Mahfazanın karşılığı Türkçe Sözlükte KORUNCAK olarak verilmiştir. Bu terim kimi sözcüklere AMBAR anlamında da girmiştir. Oysa Derleme Sözlüğünde ambar anlamına kamu arasında SAKLAK dendiği yazılıdır. Bu durumda kapsülün bu I. anlamı için koruncak sözcüğünü kullanmamak için bir neden kalmamaktadır. Embilimdeyse kapsül ağızdan alınan bir katı embiçimidir. Buna kaplak denmesi doğrudur. CARBONCULE: Yapılan öneri KARAÇIBAN'dır. Kömür anlamına gelen KARBON sözcüğünden yola çıkılarak yaratıldığı kanısındayım. Çünkü araçıban sözcüğüne sözlüklerde düşgelemedim. Derleme Sözlüğünde sözkonusu kavramın ilboy (halk) arasındaki karşılığı KIZILYARA olarak verilmiştir. CATHETER: Önerilen karşılık DALDIRAÇ'tır. İşçil-Elöve'nin önerielri DALGI'yla DALDIRGI'dır. STİLET'e de DALGICIK demişlerdir. Türkçe Sözlükte dalgının gaflet anlamına geldiği yazmaktaysa da eşanlama gelen aymazlık sözcüğü daha çok tutunmuştur. Bu yüzden dalgı sözcüğünün kateter anlamına kullanılabileceği kanısındayım. CHANCRE: Önerilen karşılıklar YENİK'le FRENGİ YENİĞİ'dir. Derleme Sözlüğünde ilboy (halk) arasında şankıra (YENİRCE dendiği belirtilmektedir. Bu daha özgül bir terimdir. Kumaşta da bir yenik olabilir ancak yenircenin şankır dışında bir kullanımı yoktur. Ayrıca yeri gelmişken Derleme Sözlüğünde frenginin karşılığının KÖTÜYARA olarak verildiğini belirtmekte de yarar görüyorum. CHEMOTHERAPY: Önerilen karşılık KİMYASAL SAĞILTIM'dır. Burada kimyanın Türkçesi üzerinde durmak istiyorum. İşçil-Elöve Türkçede şaman anlamına gelen KAM sözcüğünden yola çıkarak kimyaya KAMIK demişlerdir. Bu durumda CHEMO öntakısı kam sözcüğüyle karşılanıp kemoterapiye KAMSAĞALTIM denebilir. Geçen yıl bu kılavuzun çalışmalarına göz atarken ilaca karşılık olarak SAĞALTIÇ sözcüğünün önerildiğini görüp pek beğenmiştim. İlaç sözcüğünün Türkçedeki karşılığı EM'dir. Ancak sağaltıç sözcüğünün anlamı daraltılarak TERAPÖTİK AJAN anlamına kullanılabilir. Bu durumda KEMOTERAPÖTİK AJAN'lara KAMSAĞALTIÇ denebilir. CHOREE: Yapılan öneri OYNAKLlK SAYRILlĞI'dlr. Çok doğru bir yaklaşımdır. Ancak Prof. Dr. Cemal Mıhçıoğlu'nun önerisi OYNARCA'dır. Daha kullanışlı olduğu kanısındayım. CHORION: Yapılan öneri DÖLÖRTÜSÜ'dür. İşçil-Elöve'de koryonun Arapçası olan EDİMME'nin Türkçesinin Divanı Lügat it Türkte KANDIR olarak verildiği yazmaktadır. CIRRHOSE: Önerilen karşılık MUMLAŞIM'dır. İşçil-Elöve'den alınmıştır. Mum sözcüğü Farsçadır. Siroz terimi sarı anlamına gelen Yunanca KIRRHOS sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Prof. Dr. Mecit Doğru sanırım bu benzerlikten ötürü sözcüğün Türkçeden geçtiği göJüşündedir. Bu bakımdan sözcüğü SARIZ biçiminde Türkçeleştirmemiz uygun olur kanısındayım. CISTERNA MAGNA: Verilen karşılık BEYİN BÜVÜK SARNICI'dır. Türkçe Sözlük sarnıcı Farsça kökenli olarak göstermiştir. Oky. SözIüğüyse Türkçeden Farsçaya, oradan da Arapçaya bir geçiş göstermiştir. Redhavz (Redhouse) ise Arapça SAHRINÇ'tan Osmanlıcaya geçtiğini göstermiştir. Oysa sözcük Divanı Lügat it Türk'te de söz konusu değildir. Ancak Osmanlılar dÖneminde sözcüğün Arapça söyIemi olan sahrınç da dilimize girmiş, iki sözcük uzun yıllar eşanlamlı olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Rezenen'e (Raesaenen) göre Divanda geçen sarnıç da Arapçadan gelmedir. Kılavson (Clauson) sözcüğün Türkçeye de Farsçaya da üçüncü bir dilden geçtiği görüşündedir. Kaynak olarak da Dörfer'i (Doerfer) göstermektedir. Dörfer sözcüğe «Farsçadaki Türkçe Öğeler» adlı yapıtında yer vermiştir. Sözcüğün Türkçede de Farsçada da bir köke dayatılamadığını bildirmiştir. Bu arada o çağda sözcüğün bugünkü anlamının dışında bir anlam taşıdığını belirtmekte de yarar vardır. Deve derisinden yapılmış su tulumu anlamına gelmekteydi. Kılavson'a da benimsettiği üzere sözcüğün kökenini Türkçeyle Farsça dışında aramak gerektiği sonucuna varmıştır. Kaynak olarak da o çağdaki Arapça söylemi olan SİHRİG'i köken gösteren Veğr (Wehr) ile sözcüğün kökeninin Süryanice SAHRİG olduğunu öne süren Belot'u göstermiştir. Uzun sözün kısası tüm yetkeler sarnıç sözcüğünün ne Türkçe ne de Farsça olduğu görüşünde birleşmektedirler. Kökeni konusunda Arapça, Süryanice gibi Sami diller üzerinde durulmaktadır. İşçil-Elöve'de sözcüğü Türkçe saymamışlar sisternaya SU OBRUĞU denmesini önermişlerdir. Bunun kısaca OBRUK biçiminde kullanılabileceği kanısındayım. CLINlQUE: Önerilen karşılık YATARLlK'tır. Gerçekten de Yunancada KLINIKOS YATAKSAL anlamına gelmektedir. Ancak bugün bu karşılık klinik kavramını kapsamaktan uzaktır. Örneğin bir yadırca (alleri) kliniğinde yatak yoktur. Özel muayenehanelere de yataklı olmamalarına karşın klinik denmektedir. Sayrılıkların bakıyla ortaya çıkarılan bulgularına da klinik bulgu denmektedir. Bakıyla elde edilen dirgerlik bilgilerine klinik bilgi denmektedir. Türk Dili Dergisinin Şubat 1979 329. sayısında kliniğe BAKILIK denmesi önerilmiştir. Orada klinik bulgu derken kliniğin Türkçesinin BAKISAL, muayenehane anlamına gelen karşılığınınsa BAKIYERİ olması da önerilmiştir. Bunların daha doğru olduğu kanısındayım.