Yazar
Süreyya ÜLKER
Dr.

Metin / Text
  • EMBOLİE: Yapılan öneri TIKANI'dır. Ayrca ATREZİ'nin karşılığı olması da önerilmiştir. Türk Dili Dergisinin Ocak 1979 328. sayısında emboliye yapılan öneri TIKANTI'dır. Oysa bu sözcük İşçil Elöve'ce BLOĞ'un karşılığı olarak önerilmiştir. Türk Dili Dergisinin Mart 1978 318. sayısında ENFARKTÜS'e TIKANCA denmesi önerilmişti. Ocak 1979 sayısında ENFARKT'a da TIKAK denmiştir. Burada enfarktüsle enfarkt ayrı kavramlar sanılmıştır. Oysa enfarkt Latince INFARCTUS sözcüğünün Latince olmayan dilillerdeki söylemidir. Sokrates'e Sokrat dendiği gibi. Enfarkttan ayrıymışcasına enfarktüs adı verilip tanımlanan olayınsa doğru adı İngilizcede INFARCTION, Almancada İNFARZİERUNG, Fransızcada INFARCISSEMENT'tir. Oky. Sözlüğüne Fransızca söylemiyle ENFARSİSMAN olarak girmiştir. Doğru bir sonuca varabilmek bakımından olayın çörbilimsel (patolojik) açıklamasını yapmakta yarar görüyorum. Enfarktüs sözcüğü Latincede bır yere tıkışmak, doluşmak anlamına gelen INFARCIRE sözcüğünden kökenlenmektedir. Gerçekten de bu adla adlandırılan çok çeşitli sayrıl süreçlerin tek ortak özelliği bir yere bir takım öğelerin tıkışmasıdır. Gerçekte bu olayın adı ENFARKSİYON ya da ENFARSİSMAN'dır. Bu olay sonucu bir takım öğelerin tıkıştığı alanaysa ENFARKTÜS ya da ENFARKT adı verilir. Ancak enfarksiyon, enfarsisman, enfarkt terimleri dilimizde ilgi görmemiş, enfarktüs terimi olayı da, olay yerini de tanımlamak durumunda, kalmıştır. Enfarktüslerin bir bölümü dolaşım dizgesine ilişkindir. Ancak dolaşım dizgesiyle uzaktan yakından ilgisi olmayarak gelişen enfarktüsler de vardır. Söz gelişi böbreklerin öyüklerine (piramit) öt kızılı (bilirübin), sarıçözü (kalsiyum), sidik ekşiti (ürik asit) kırılcaları (kristal) tıkışmasıyla oluşan enfarktüsler böyledir. Dolaşım dizgesine ilişkin enfarktüslerse toplardamar duruntusuna bağlı olabilir, atardamarların dokuyu yeterince besleyememelerine bağlı olabilirler. Bunun sonucu dokuda bir ölez (nekroz) gelişir. Bu bölgeye ceşitli öğeler tıkışarak çevreden ayırt edilebilen bir üçgen oluştururlar. Atardamarların dokuyu yeterince besleyememeleri ceşitli nedenlere bağlı olabilir. Bu çoğu kez emboli adı verilen olaya, bağlıdır. Söydeşi (Yani) embolus ad verilen tıkaçların tıkamasına bağlıdır. Ancak buna bağlı olmayabilir de. Geceleyin dolaşımın yavaşlaması da dokuya yeterince kan gitmemesine yol açabilir. Yadırcal (Allerjik) bir oluşlanımla damar çitinin geçirgenliğinin bozulması da söz konusu duruma yol açabilir. Görülüyor ki, enfarktüslerln ancak bir bölümünde damarda bir tıkanma sözkonusudur. Bu tür enfarktüslere de EMBOLİK ENFARKTÜS denmektedir. Dolayısıyla EMBOLİ'ye TIKANCA, ENFARKTÜS TIKIŞCA denmesi gerektiği kanısındayım. EMBOLUS: Verilen karşılık TlKAÇ'tır. Tıkaç sözcüğü çok geniş bir kullanımı olup bir yeri tıkayan bütün nenler için kullanılan bir deyimdir. Embolüs te bır tıkaçtır. Trombüs te bır tıkaçtır. Türk Dili Dergisinin Ocak 1979 328. sayısnda embolusa TlKAR denmesi önerilmiştir. Bu da tek başına terim izlenimi uyandırmamaktadır. İşçil-Elöve'nin enfarktüse karşılık olarak önerdikleri TIKMIK sözcüğünün embolusa uygun bir karşılık olacağı inancındayım. EMPYEME: Bulunan karşılık GÖĞÜS ZARI İRİN TOPLAĞI'dır. Burada ilk önce TOPLAK sözcüğünü eleştirmek istiyorum. Bu kılavuzda ayrıca HEMATOM'a da KAN TOPLAĞI denmiştir. Fiziksel Kimya Terimleri Sözlüğünde toplak AGREGAT'ın karşılığı olarak gösterilmiştir. Hematom oluşumuna kan oturması dendiği tüm sözlüklerde yazılıdır. Buna göre hematoma KAN OTURTUSU denmelidir. Dilemre empiyeme İRİNCE demiştir. Ben de bu görüşe katılıyorum. Empiyem yalnızca göğüs zarına özgü değildir. Bir boşlukta irin toplanması anlamına gelmektedir (Dorland). Ancak başına ya da sonuna bir takı almaksızın kullanıldığında genellikle göğüste oluştuğu anlaşılır. Türkçede de bu anlayışın geçerli olmaması için bir neden olmadığı kanısındayım. ENCEPHALOCELE: Yapılan öneri BEYİN KESELEŞİMİ'dir. SEL sontakısı fıtık anlamına gelmektedir. Türkçe Sözlükte Arapça fıtık sözcüğünün Türkçesi kavlıç olarak verilmiştir. Bu durumda İMİK KAVLICI diyerek Farsça kese sözcüğünden burada da kurtulunabilir. ENDEMIQUE: Önerilen karşılıkYERLEŞİK'tir. Bu sözcük günlük dilde çok kullanılmakta olup terim olmaktan uzaktır. Endemikse yalnızca salgına özgü bir terim olup başka anlama gelmeyen bir sözcükle karşılanması doğru olur. Dilemre buna YERLİCE demiştir. Uygun olduğu kanısındayım. ENZYME: Yapılan öneriler ANAMAYA, ÖZMAYA'dır. Farsça maya sözcüğünün Türkçesi İşçil-Elöve'de FIŞNAK olarak verilmiştir. Türkçe Sözlükte de FIŞNAMA'nın mayalanmak anlamına geldiği belirtilmiştir. Buna göre enzime ÖZFIŞNAK denebilir. EOSİNOPHİLE: Yapılan öneri ALTUTAR GÖZE'dir. EOSIN Yunancada TAN KIZILI demektir. (Duden). Eozinofil akyuvarın bir başka adı EOZİNOSİT'tir. (Dorland). Buna göre nötrosite moryuvar, bazosite külyuvar dediğimiz gibi buna da KIZILYUVAR diyebiliriz. Söz konusu bir öğenin eozine olan ilgisini belirten anlamı içinse KIZILCIL diyebiliriz. EPIDEMIOLOGIE: Önerilen karşılık SALGINLIKBİLİM'dir. EPİDEMİ'ye de SALGINLIK denmiştir. Oysa epidemi SALGIN anlamına gelmektedir. EPİDEMİK sözcüğünün de aynı terimle karşılanmasının bir sorun yaratacağı kanısında değilim. İşçil-Elöve epidemiyolojiye SALGINBİLİM demiştir. Ben de aynı kanıdayım. ERYTHROBLASTE: Yapılan öneri ÖNALYUVAR'dır. Oky. Sözlüğünde karşılığı ÇEKİRDEKLi ALYUVAR olarak verilmiştir. Doğrudur. Ancak geriye blast sontakısıyla biten başka kavramları nasıl karşılayacağımız sorunu kalmaktadır. Blast gerçekte DÖL anlamna gelmektedir. Tek başına bir gözeyi tanımlayacağında DÖLGÖZE denebilir. Türkçede yuvar sontakısıyla gözelerde DÖLYUVAR biçiminde kullanılabilir. Buna göre, eritroblasto ALDÖLYUVAR denebilir. Önalyuvar demek başka açılardan da doğru değildir. Örneğin bu durumda PROERITROBLAST'a denecek birşey kalmamaktadır. Oysa öteki türlü buna ÖNALDÖLYUVAR denebilir. ESSENTIEL: Verilen karşılık TEMEL'dir. Temel Yunanca bir sözcüktür. Esansiyelse dirgerlikte değişik anlamlarda kullanılan bır terimdir. Örneğin esansiyel hastalıkta primer sözcüğüyle eşanlamlıdır. Bunun Türkçesi BİRİNCİL'dir. ESSENTIELS OF DIAGNOSIS'se Türkçeye TANININ DAYANAKLARI olarak çevrilebilir. EXOSTOSE: Önerilen karşılık UZANTI KEMİK'tir. Kavram bir kemiğin bir yerinden sayrıl olarak dışarıya doğru sürmesini tanımlamaktadır. İlboy (Halk) arasında buna KEMİK SOĞANI denmektedir. Daha uygun olduğu kanısındayım. EXTREMİTE: Verilen karşık UÇ'tur. Çoğu yerde doğrudur. Ancak Latince MEMBRUM İngilizce LIMB sözcükleriyle eşanlamlı olduğu yerlerde yani kolları ve bacakları tanımladığı yerlerde bu karşılık pek uygun düşmemektedir. Buna İşçil YANDAK demiştir. Uygun olduğu kanısındayım. FISSURE: Verilen karşılık ÇATLAK'tır. Sayrıl bir oluşum söz konusu oldukta doğrudur. Dilgibilimsel olaraksa Zeren'in kitaplarında YARIK olarak geçmektedir. Ben de aynı kanıdayım. GASTRİTE: Önerilen karşılık MİDE YANGISI'dır. Arapça mide sözcüğünün karşılığı Türkçe Sözlükte KURSAK olarak verilmiştir. Buna göre KURSAKÇA denmesi gerekir. HYALlNE: Gösterilen karşılık CAMSl'dır, Farsça cam sözcüğünün Türkçesi SIRÇA'dır. Latincede sırcayla ilgili bir başka sözcük VITREUS'tur. Buna SlRÇAMSI denmelidir. Ayırt etmek icin hyaline İşçil'in önerisi olan SIRÇALAK denmelidir. Hiyalin ayrıca görünüşü açısından sırçayı andıran ve sayrıl durumlarda oluşan ağarmıksı (albüminoid) yapıda bir öğeyi de tanımlamaktadır. Buna da SIRÇAMIK denmelidir. IMMUNOLOGIE: Yapılan öneri BAĞIŞIKLlKBİLİM'dir. Anlamı doğru olarak vermesine karşın kullanışsz ve uzundur. Türede karışabilecek bir kavramın geçmediğini göz önünde bulundurarak BAĞIŞBİLİM denebileceği inancındayım. INJECTEUR: Yapılan öneri İÇİTER'dir. Sondaki ER takısı içitimi yapan ve kamuda İĞNECİ olarak bilinen kişinin söz konusu edildiği izlenimini vermektedir. YAZINER=EDİP, TECİMER:TACİR'de olduğu gibi. Bu yüzden içitimin yapıldığı aracın tanımlanmak istendiği bu kavrama Prof. Dr. Cemal Mıhçıoğlu'nun önerdiği üzere İÇİTEÇ demenin daha doğru olacağı kanısındayım. ISCHEMIE: Önerilen karşılık KAN AZLIĞI'dır. Tanımlanması gereken durum dokuların kandan boşalmasıdır. Almancası KANDAN BOŞALMA anlamına gelen BLUTLEERE'dir. Türkçede BOŞALCA sözcüğüyle tanımlanmasını öneriyorum. KYSTE: Yapılan öneriler KESELEK ve TORBA'dır. Torba sözcüğünün uygun olduğu kanısındayım. Ancak Farsça kese sözcüğünden türetilen keseleğin gereksiz olduğu kanısındayım. LENS: Gösterilen karşılık MERCEK'tir. Farsça MERCİMEK sözcüğünün bir türevi olan mercek sözcüğünün Türkçesi gerek 1935 TOK Sözlüğünde gerekse Elöve'de GÖRGÜÇ olarak verilmiştir. Lens ayrıca mercimek anlamına da gelmektedir. Mercimeğin Türkçesiyse Türkçe Sözlükte YASMIK olarak verilmiştir. Uygun oldukları kanısındayım. LETHARGIE: Önerilen karşılık UYUKLAMA'dır. Uyuklamanın Latincesi SOMNOLENTIA'dır. Letarjiyse uyuklamanın ötesinde daha ağır ve sayrıl bir durumu tanımlamaktadır. AFRİKA LETARJİSİ denen ve Trapanozoma adlı asalaklarla oluşan bir türüne Almancada SCHLAFKRANKHEIT, ingilizcede SLEEPING SICKNESS denmekte olup Asalakbilim Sözlüğünde UYKU HASTALIĞI olarak geçmektedir. Buna UYKU SAYRILIĞI deneceği açıktır. Bunun dışındaki yerlerdeki kullanımı için letarjiye Almancada SCHLAFSUCHT=UYKU ÇÖRÜ denmektedir. Buna işçil UYURCA demiştir. Uygun olduğu kanısındayım. LOBE: Önerilen karşılık DİLMİK'tir. İşçil-Elöve'den alınmıştır. Türkçe Sözlükteyse LOP olarak verilmiştir. HAZIRLOP, LOP İNCİR, LOP YUMURTA gibi birçok yerde kullanılan bu sözcüğün Türkçe olmadığı hiçbir yerde belirtilmiş değildir. LYMPHOMA: Önerilen karşılık AKKAN URU'dur. Dilemre'nin önerisi AK UR'dur. Bunun karıştırılabileceği söylenebilecek kavramlar LÖKOMA ve LÖKOSİTOMA'dır. Tüm sözlüklerde lökomanın sonundaki «oma» takısına karşın bir ur değil, yaralanma sonucu gözün ağdokusuda oluşan bir benek olduğu belirtilmektedir. İşcil-Elöve'de de buna AKBENEK denmiştir. Lökositomaysa akyuvarlardan oluşan uru andırır bir topak olarak tanımlanmaktadır. (Dorland) &. Buna AKTOPAK denmesini öneriyorum. Böylece lenfomaya ak ur dememek için bir neden kalmamaktadır. MALLEUS: Verilen karşılık ÇEKİÇ'tir. Oky. Sözlüğünün sözcüğün kökenini Farsça ÇAKÜÇ olarak vermesi konuyu araştırmama neden olmuştur. Rezenen (Raesaenen) de köken olarak Farsea ÇAKUÇ sözcüğünü göstermiş, ancak yanına bir «?» koymuştur. Kılavson (Clouson) sözcüğün kesinlikle ortaçağda Farsçadan Türkçeye geçmiş olduğunu belirtmiştir. Ancak bunu izleyerekten de Divanı Lügat it Türk'te geçip DEMİRCİ ÇEKİCİ anlamına gelen ÇEKÜK sözcüğünün varlığına dayanarak bir varsayımda bulunmuştur. Buna göre Türkçede çok eskiden kökü ÇEKMEK eylemliği olan çeküçle çekük sözcükleri vardı. İkisi de demirci çekici anlamına gelmekteydi. Bunlardan çeküç sözcüğü Farsçaya geçip ÇAKUŞ biçimine dönüştü. Bunu izleyerekten de Türkçede unutuldu. Çekükse varlığını sürdürdü. Bu yüzden çeküç sözcüğü ne Uygurca örülere (metin) ne de Divanı Lügat it Türk'e girmemesine karşın Oğuzcada varlığın sürdüren çekük sözcüğü Divan'a girdi. Daha sonra ortaçağda Farsçadaki çakuş sözcüğü anlamyla yeniden Türkçeye çeküç söylemiyle girip çekük sözcüğünün yerini aldı. Sözcüğe «Farsçadaki Türkçe Öğeler» adlı yapıtında yer veren Dörfer (Doerfer) ÇAKUÇ sözcüğünün en eski Farsça kaynaklardan Bartholome'de bile geçtiğini bildirmektedir. Farsçadan Udi, İngloy, Mingrel, Laz gibi Kafkas dillerine de geçtiğini belirtmektedir. Kılavson'un tek tutamağı olan Divan'daki çekük sözcüğünün de Farsça ÇAKUĞ'dan alınma olduğunu söylemektedir. Kavramın işlevini ÇEKMEK eylemliğiyle açıklamak oldukca güçtür. Olsa olsa ÇAKMAK eylemliğine bağladığımızda bir anlam kazanır. Eski kaynaklarda da bu bicimi geçmemektedir. Oysa ÇAK Farsçada yarmak, kırmak anlamına gelmekte olup söz konusu aracın işlevine çok daha uygun bir köktür. Sonuç olarak çekiç sözcüğünün dilimize ortaçağda Farsçadan geçtiği üzerinde birleşilmektedir. Sözcüğü Türkçe «çekmek» eylemliğine dayatma çabalarıysa dayanaktan yoksundur. Ayrıca malleus karşılığı olarak çekic dilimizde kökleşmiş bir dilgibilimsel ad değildir. Çünkü süz konusu kemik uzman olmayanların varlığını bile belirleyemeyecekleri ölçüde küçüktür. Nerede kaldı ki dirgerlilde (tıp) ilgisi olmayanlar onu yalın gözle seçip de çekice benzetsinler. Dolayısıyla dilimizde daha yaygın olup kesinkes Türkçe olan TOKMAK sözcüğünün bu anlamda kullanılabileceği kanısındayım. MANDIBULA: Verilen karşılık ALTÇENE'dir. Oky. Sözlüğünde ÇENE'nin Farsça olduğu belirtilmiştir. Derleme Sözlüğünde karşılığı BÜKEÇ olarak verilmiştir. Kullanılabileceği kanısındayım. MATERIA MEDICA: Verilen karşılık TIP GEREÇLERİ'dir. Burada Arapça tıp sözcüğünün Türkçe karşılığı üzerinde durmaya çalışacağım. Bugüne dek tıbba karşılık olarak önerildiğini gördüğüm sözcükler arasında en çok beğendiğim İşcil-Elöve'nin birincil önerileri olan DİRGERLİK'tir. Burada DİR